01 Ocak 2024

2024

Lan hayat güzel, eforsuz, mutlu olabiliyormuş. 2023 yılı biterken bunu hatırladım son iki aydır.

Hep çekindiğim, korktuğum şeylere, bir kapı açıldı, Ve çok şaşırtıcı ama bahsedeceğim üzücü dramatik bir şey yok, mutluyum.

Onun dışında yeni bir şey pek yok. 

Amına koduğumun siyasal islamcıları ülkenin anasını sikmeye devam ediyor tabi, huzurlu olmak zor genel anlamda;

Dolayısıyla bireysel olarak sevdiğimiz insanlarla, sevdiğimiz şeylerle ne kadar vakit geçirebilirsek kar kalıyor perde inmeden.

Çok öfkeli, çok bıkkınım, ama eskisinden daha korkağım gibi., her konuda olmasa da.

Onun dışında 2 aydır ne kadar yaşlandığımı daha iyi anlıyorum bel/kalçadaki kas problemimden, gerçekten çok can sıkıcı, ne bir şeyden zevk alabiliyorum ne de özgürce bir şey yapabiliyorum, en mutlu anlarımın bile içine sıçabiliyor. Fiziksel acısını geçtim psikolojik olarak çok geriyor.

Bu konuyu düzeltmek için çok ciddi anlamda hayat stilimi değiştirmem ve adapte olmam lazım.

Öyle valla, bu blogda genelde hep değpresif anlarda yazmışım özellikle yılbaşı zamanlarında, ama 2024 için umutluyum.

13 Ağustos 2023

Sosyal medya

muhteşem bir ayna

içinde yaşadığımız bok çukuru için.

iş güç gereği burada güçlü olmak şart.

ama ne kadar aptallığa, bağnazlığa, vasatlığa katlanabilirsin bu uğurda.

gerçekten çok zor, keşke mecbur olmasam hiç.


09 Temmuz 2023

mf

Bugün Özkan Uğur ölmüş.

Açıkçası mfö hayranı değildim pek. 

Oyunculuğunu eğlenceli bulsam da hiç takip edecek kadar umursamadım.

Bir kaç MFÖ şarkısı ve

"hoop burdayım!" "tamam da niye ordasın" dan ibaretti belki benim için kurabildiğim bağ.

Ölen birisinin arkasından en acımasız , en yadırganacak ama en samimi yorumu yapacağım: Bana düşündürdükleri.

Aklıma Gora'nın ilk fragmanını ilk izlediğim zaman geldi, 

Cem yılmazın "bir tat, bir doku" şovunu winampdan ilk kez dinleyip, pınar noooldu kısmında yerleye yattığımız aynı yerde, Duburatif patates'in evinde. Onun aldığı bir pc dergisinin verdiği cd'nin içinden gelmiş bir video dosyası.

Cd diyorum, dergi diyorum, o kadar eski zamanlar.

Filmin uzay mekiği efektlerinin iyi olduğundan, acayip işler olduğundan falan bahsediliyor.

Heyecanla izliyoruz fragmanı, merak ediyoruz filmi.

20 sene önce.

01 Ocak 2023

2023

 Gerçekten yazacak bir şey yok geçmiş yıl ile alakalı daha önce söylemediğim.

Sadece artık eskisi kadar genç olmadığımı daha çok hissediyorum, buradan döner mi işler bakalım.

03 Ocak 2022

Kabulleniş

Return to hogwarts'ı izledim şimdi.

20 yılı geçmiş ilk filmden bugüne.

Ben bu serinin filmleri ve kitaplarıyla bağlandım hayata çoğu zaman, bir çok güzel özel anılarım, arkadaşım oldu sayesinde. Bir çok korkunç, üzücü anımda teselli oldu.

20 yıl nasıl da geçmiş,

1. filme nasıl okuldan arkadaşlarımla gittiğimi hatırlıyorum. Ön yargılıydım biraz, tv'e çok reklamı döndüğü için.

2. filme nasıl Harun'la gittiğimi, Emma Watson'a aşık olduğumu, film çıkışı Ankamall'den (o zamanki adıyla migros avm) çıkıp koştur koştur maltepe pazarına Chamber of Secrets'ın oyununu almaya gittiğimizi, ucu ucuna tezgahlar kapanırken aldığımızı, o zaman yaşadığımız felaket, küçük, kötü eve gelip, bilgisayarıma oyunu kurarken "acaba çalıştıracak mı" korkumu, çalıştırdığındaki heyecanımı, oynarkenki sevincimi hatırlıyorum.

3. filmin setinden sızan fotoğrafları nasıl sihirbaslasin.net'ten takip ettiğimi, filme yine Harunla nasıl gittiğimi hatırlıyorum.

4. Film için üniversite hazırlıkta filmin çıkacağı Cuma günü nasıl okul çıkışı sinemaya tek başıma gittiğimi, filmden önce McDonald's dan bicmac menü yediğimi, introda salonun nasıl alkışlamaya çığlık atmaya başladığını hatırlıyorum. Ertesi gün Tunayla tekrar gittiğimi de hatırlıyorum. Pazar günü de dersanesi sabahtan olan Harun'la tekrar gittiğimi de.

5. Film çıktığında parçası olduğum, 7. ve son kitabın amatör çevirisini yapan YoldaşlıkHP gurubundaki toplu msn konuşmalarını hatırlıyorum. Filmden gelip heyecanla yazdığımızı.

Sonrasında kitabın Türkçesi resmi olarak da çıktığında utopyam.com'daki tayfa ile buluşup kitaplarımızı aldığımız, ortadünya kafeye gidip sohbet ettiğimizi, sonrada nedjima'da sırayla kitabın girişini, sırayla bölüm bölüm okuduğumuzu hatırlıyorum

6. Filmin ilk gece yarısı gösterimini hatırlıyorum, akşamüstü "çok nadir bir süreç olarak :D" o zamanki kız arkadaşımla buluşup, sonrada harunun çalıştığı bara. Sonra birlikte başka bir bara geçip saatin gelmesini beklediğimizi, orda lafa dalıp geciktiğimizi, koştura koştura gittiğimizi, bir noktada benim kız arkadaşım ve harunu geride bırakıp filme yetişmeye çalıştığımı :D

7. Kitabın ilk filmine yine ilk gece yarısı seansa gittiğimizi (burada enteresan veya özel bir şey yoktu yazacak :D ) O güne dair hatırladığım detay, öğlen vadide koşuyordum, hem sevinçle hem bitiyor artık diye sinirle.

Ve son film. Yine ilk gece yarısı seansı. Eve dönüşümü hatırlıyorum bir sürü bira almıştım, çok büyük bir boşluktaydım, artık bekleyeceğim bir şey kalmamıştı seriyle ilgili ne kitap ne film. Çok tuhaftı, sonunda bitmişti.

O dönem aşık olduğum kız yazın İstanbuldaydı, Onla görüşmek için istanbula gidecektim, O senenin ilkbaharında Mehmetle çektiğimiz kısafilm ödül almıştı, ordan payım olan parayı ona harcadım, istanbula gittim, o kızla görüştüm ve bir kez de onla izledim son filmi. çok güzel bir gündü, detayları 2011 yazılarım arasında bir yerlerdedir.


Neyse diyeceğim şu; Olay Harry Potter değil çoğunlukla, olay hayatı yaşamak paylaşmak, yalnız olmamak. Son yıllardaki en büyük eksikliğim. Geçmişe yönelik nostaljideki görmezden geldiğim sebep sanırım.


01 Ocak 2022

2022

 2021'i özetleyemeyeceğim çünkü bir şey olmadı.

Sik kadar ömrümüzde benim için bomboş bir yıldı.

Ülkenin getirildiği hal ve bu halin sorumluları, o sorumluları destekleyen sik kafalılar olduğu sürece de umuda da yer yok.

24 Nisan 2020

2020

Sene bitmeden 2020 yazısı yazıyorum

Şubat serisi,
Hayatımın en zor dönemlerinden bir tanesiydi, 2012 Şubat

Birinden hoşlanıyordum. Olmadı. Dedem hastaydı, hayata tutunuyordu, olmadı.
Zaman her şeyi çözüyor ama.
Ne o kızı düşünür oldum, ne de hüzünle dedemi.
İyiki uğraşmışım, iyiki dedemmiş hem bana hem ailemize o kadar destek olmuş diye tebessüm ediyorum.
Kendimi bilinmeze attım, yepyeni yollar açtım,
Düşünemezdim bu noktaya geleceğimi.
Ama geldim.

Şimdi tüm dünya hasta, insanlar hasta, bir de corona boku çıktı. Ülke bombok insanlarla dolu. yöneticisinden vatandaşına, neredeyse hepsinden tiksiniyorum.
Annem ve ailemden 9-10 kişi, tanıdıklarımdan, arkadaşlarımdan, dostlarımdan 20-30 kişi harici herkes ölse umrumda olmaz. Böylesine duygusuz oldum son yıllarda ve korkuyorum bundan. Çünkü dediğimde ciddiyim.

Gel gelelim

Yine bir aile büyüğüm öldü, kalan son yaşlı akrabam, derinlerde kalan son kök, 90 yaşındaydı gayet normal. Annanem ile ilgili bir yazım vardı yıllar önce yazdığım, yine onu kaybedeceğimizi düşündüğümüz ama işlerin enteresan şekilde iyi gittiği.
Coronadan. Ne Çinlileri, ne sorumsuz olan keyfine dışarıda gezenleri, ne de kaldığı bakım evindekileri suçlayabiliyorum. Kimseyi suçlayamıyorum o kadar boktan bir durum ki.
Hiç bir yaratıcıya, kadere inanmıyorum, hayata devam etmek bir şans işi, adil değil bana göre. Ama yinede gayet yüksek olasılıklı bir şey de olsa, işlerin alehinde olması, bir muhattap veya bir suçlu olmaması çok kötü.

Keşke inançlı bir insan olsaydım, bu dünyadaki kötü şeylerin cezalandırılacağına, kaybettiklerimizle elbet buluşacağımıza inanabilseydim. Hayat o kadar kolay olurdu ki... Herhalde en büyük kıskançlığımdır bu.

Ne kariyerim hayal ettiğim gibi, ne hayatım. Ama buna sızlanmak o kadar boş geliyor ki. Kafamı sikeyim vakit varken %100'ümü vermedim. Ölüm döşeğindeki yaşlılar gibi yapamadıklarıma dair pişmanlıklar hissediyorum. Ama işin komik yanı şu ki, bildiğim kadarıyla bir sıkıntım yok ve yaşamaya devam edebilecek kadar şanslıyım, elim ayağım tutuyor, kafam çalışıyor. Ve bu böyle olduğu sürece şikayet etmeyeceğim.

Şu an sahip olduğum ne pişmanlığım ne başarısızlığım varsa bunun sorumlusunun ben olduğunu bilecek kadar mantıklıyım. Bu da ikinci keşkem, keşke kendime karşı daha mantıksız iyimser olabilsem. Bahanelere kendimi ikna edebilsem. Başkalarını edebildiğim kadar.

Hiç mi iyi bir şey yok. Var. Tüm bu son olaylar olurken biriyle yazışıyordum. Bir kız. Evet dünya yarrağı yerken ben bir kızla yazışıyordum ve dünya kısmı umurumda değildi.
Ha ne güzel kızmış diye tesadüfen denk geldiğim, konuştukça ne kadar çok ortak yönümüz olduğunu, birbirimizi ne kadar iyi anladığımıza şaşırdığım bir kız.

Ama bir insanla 1 ay boyunca deli gibi konuşursan.. er ya da geç tıkanıyorsun, insanlar birlikte zaman geçirmek, birlikte yeni anılar yaratıp yaşamak için tasarlanmış. Bu şekilde sınırlı iletişim kurmak için değil.

Her yeni tanıştığım insandan standart olarak nefret ederim ben, ya öyle kalır, ya nötr'e yükselirim, ya da o demin bahsettiğim 20-30 kişiden olurlar benim için. 30 yılda anca o kadar oldu.

Dolayısıyla bu kadar rahat konuşabildiğim, anlaşabildiğim bir hatun o kadar nadir bir şey ki benim için, coronanın da dünyanın da aq diyordum konuşurken. Ama konuşurken. Artık konuşacak şeylerimiz tükendi sanırım. Geçmişlerimizi paylaştık, günümüzü anlattık... e artık her gün aynı siktiğimin dünyasında! Neye öfkelendiğimi bilmeden öfkeleniyorum deli gibi.

31 yaşında, odamda, sarhoş, acı hissederek kendi kendime yazıyorum, konuşuyorum.
Ama ben uyum sağlarım hayatta kalırım. 10 yaşında babamı da kaybetsem, sonrasında zorluklar da çeksek, farklı dönemlerde farklı problemlerim de olsa hallederim, hallettim.
Bu siktiğimin günleri de geçecek, korona da olsam coronanın da amına korum.
Ne olursa olsun ben devam ederim sonuna kadar. Ama işte bazen zorlaşıyor, can sıkıcı oluyor. Heh işte ben o zamanların geçmişini sikeyim. Sikeyim ki o zamanlar gelmeden önceki zamanların tadı çıkmış olsun.

01 Ocak 2020

2019

Bok gibi bir yıldı Hayır kötü bir şey olmadı. İyi bir şey de olmadı. Hiç bir şey olmadı ulan. Ne kendimi bir konuda geliştirdim. Ne farklı bir şey yaptım. Ne yeni bir insan sevdim, ne sevildim. Ömrümden bir yıl yok oldu gitti. Ve zaman gittikçe daha hızlı akıyor. Her yıl her gün ölüme biraz daha yaklaşıyoruz. Hiç bir şey olmayan bir yıldan çıkacak en iyi ders ise bir daha tekrarlamamak için çabalamak. Üniversite dönemlerimdeki "ulan bu yıl güzel olmadı", "ulan bu yıl şu olmadı", diye şikayet ettiğim başarısızlıklarımı özlüyorum. O zamanki imkansızlıklarımla yaptığım denemelerimi, başarısızlıklarımı, çıkarttığım dersleri özlüyorum. Buradaki eski girdilerimi okuduğumda oradaki heyecanı özlüyorum. Tutupta büyüdük dünyamız değişti diye dışarıya bok atmayacağım, Evet büyüdüm ama dünyaya bakışım değişti, Ama buna buna ayak uyduramadım. Eğer 2019'u beğenmediysem bu benim bok yemem. Eğer 2020 farklı olsun istiyorsam da yine bunu ben yapabilirim. Eskiden buraya ne çok yazardım, sadece belli az sayıda insan okurdu. Şimdi her bokumu, bir sürü yerden paylaşıyorum bir sürü de insan görüyor. Bir özelliği yok. Nostalji eskiden güzel bir şey gibi gelirdi, şimdi ona kapılmak mutsuzluk/başarısızlık göstergesi gibi geliyor. 2019 Kutay Out! Bu sene görüşürüz!

02 Nisan 2014

How i met, How I Met Your Mother

Behzat Ç. bittiğinde üzülmüştüm. Fringe bittiğinde çok üzülmüştüm. Lost'u zamanında izlemedim ama onu bitirdiğimde de çok üzülmüştüm. Ama How I Met Your Mother bitince hepsinden farklı bir şey oldu. Diğerleri kadar derin, felsefi, dramatik veya kafa açıcı bir dizi değildi belki ama hepsinden daha çok duygusal bağ kurmuştu benimle. 9 sene. Ben üniversiteye başlamamıştım bu diziye başladığımda, şimdi master'ım bitiyor. Hayatımın belkide en dolu en heyecanlı kısmında benimle oldu. Sevgilimden ayrıldığımda da himym'ı açıp güldüm, moral buldum, kendimi Ted'in yerine koyup "elbet herşey yoluna girecek" dedim. Karakterleri çevremdeki insanlara benzetip, sanki arkadaşım gibi görmüştüm. Şimdi dizi bitti. Bende farkındayım son sezonları ilk sezonlarından çok daha uzak çok daha zorlama. Serinin finalinde işlerin en başa dönmesini ben de çok sevmedim. Ama "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar" klişesi ile bitmemesine sevindim. Daha da gerçekçi oldu her şey. Ama 22. bölümde ted'in söylediği "In the end, all we can do is promise to love each other with everything we've got. Because love's the best thing we do." Repliği işlerin nasıl biteceğini bilmesek bile her zaman iyi bir insan olup, elimizden geldiğince sevmemiz gerektiğini çok güzel özetliyor bence. Ve geri dönüp bakınca serinin özeti de bu bence. Seride emeği geçen herkese teşekkürler bu güzel 9 yıl için.

Rüya

Güzel rüyalara dair en kötü şey, uyanmak.