31 Aralık 2009

Statistics

Ölünce hayatımızla ilgili tüm istatistikleri görebilsek keşke;
Kaç adım attık?
Kaç litre şarap içtik?
Kaç kere deliksiz üçlük basket attık?
Toplam masturbasyon sayısı,
Toplam orgazm süresi,
Vb...
İlginç olmazmıydı? Hele birde bunları başkalarıyla karşılaştırıcan sonuçlara göre laf sokucan veya bozulucan falan.. Cennet o değilde ne olurdu ki :P

29 Aralık 2009

Masal izletin lan !

Bugün baya uzun zaman önce indirip, izlemediğim bir film olan Stardust 'ı izledim ve anladımki en sevdiğim filmler bu tarz masal anlatır gibi gidenler. "Fall" olsun, "Stardust" olsun, "What dreams may come" olsun, " A Series of Unfortunate Events" olsun, bazı animasyonlar gibi olsun, Tim Burton'ın filmleri gibi olsun. Sağlam alt yapılı fantastik olsun... Bana bunlarla gelin.

Ha bu sabah boynum tutulcu çok feci, yatınca kalkamaz durumdaydım, şu saate kadar film izledim ve izlemye devam edeceğim birazdan, o yüzden böyle gaza geldim...

26 Aralık 2009

Günah

Böğürtlenli şarap içmek günahtır.
Tadı öksürük şurubunun tatlandırılmışı gibi olan bu lanet şeye şarap demek günahtır.

Falcı geldi hanııımm..

Kahve falı bakma bahanesiyle bir grup kızın tüm özel hayatını, sorunlarını dertlerini, sevgilileri olup olmadığını, aralarının ne durumda olduğunu, şansımın olup olmadığını anlayabiliyormuşum..
Çok profesyonelce.
İşin komik yanı ciddi ciddi etkileniyolar ya kurduğum bağlantılardan, söylediğim şeylerden.
Bu durumda bana 3 vakte kadar şey görünüyor.. Ne görünüyor? Ne sandıydın tabi görünüyor!!

25 Aralık 2009

Teşekkürler =)

Kaç kere gelcem diyip gelemememe, çekcem diyip çekemememe rağmen, halen yeni film projelerinin set fotoğrafları ve afiş çekimi için istanbulda fotoğrafçı kalmamış gibi ilk olarak inatla bana gelen Derin'e buradan teşekkürler.

22 Aralık 2009

Peluş Ayı

Hali hazırda 78 kilo olmuşum.
Formsuzluk, tembellik diz boyu.. Yola gelme çalışmalarına başlamış bulunmaktayım : P

07 Aralık 2009

Yıllık

Ne zor işmiş, yıllık yazısı yazmak, istemek. Hem bunalıyorsun, hemde işin duygusal bir yönü var.
Bana özenli ve güzel şekilde yazı yazan; Harun, Erşen, Okay, Anıl ve diğer Anıl'a teşekkürlerimi iletiyorum.
Öte yandan benden yazı isteyip, karşılığında yazı(!) diye 10-15 kelimelik klişeler yollayan Pelin ve Didem'e saygılarımı iletiyorum

06 Aralık 2009

İnsanlar tuhaf

Sabah yan apartmanla bizim apartmanın arasında girip tartışan genç bir çiftin sesine uyandım.
açtım camı başladım bunları gözetlemeye =)
Kız, elamanı elindeki baliyi atıp sonrada yakmaya ikna etmeye çalışıyodu. Elemanda atmamak için direniyordu, ama en sonunda kız kazandı ve çocuk attı elindekini ve yaktılar kibritle.
Kızda tip yoktu gudubetti, oğlanda serseri tipli bişeydi, ikisininde konuşmalarından fazla bir eğitim almadıklarını düşündüm. Yolda yanımdan geçseler yüzlerine bile bakmak gelmez aklıma, baksam bile hatırlamam belki. Hatta belki bakmışımdır. Ama ikisinede birbirine olan bağlılıklarından dolayı hayran oldum, İnsanlar tuhaf.

11 Kasım 2009

kep mep

Kepli cüppeli fakülte çekimi vardı
Çekim sonrasında okayla birlikte cüppelerimizle, okuldaki en büyük başkent üniversitesi tabelasına threesome yaptık..
1. sınıftan beri hayalimizdi =)
Daha ne yapalım...
bkz:
http://www.facebook.com/photo.php?pid=3880421&l=89a64fc34e&id=732848831

09 Kasım 2009

İnsanlar kedidir

Bu aralar ne kadar çok doğum günü var Kasım, Aralık falan komple birilerinin doğum günü, feysteki doğum günleri kısmı aşağı doğru uzadıkça uzuyor.
Ki bu da demektir ki insanlar en çok Şubat ve Mart arasında sevişiyor. Sonrada Martta kediler azıyor diye laf ediyorlar.
"Get a room" or "Get a roof" it is the same thing.

08 Kasım 2009

N'olur n'olur n'olur....

2 hafta sonraki vize tarihlerime henüz bakmadım, ama umarım pazartesim boştur....

Edit: değilmiş.. sikeyim böyle işi!

02 Kasım 2009

27 Ekim 2009

Kara kedi

Sabah okul için servis beklerken, bir anda paçamda bişey hissettim,
Siyah bir kedi ön ayaklarını kaldırmış üstüme çıkmaya çalışıyordu.
Ulan her kedi beni görünce kaçar bu nesine güvendi de gelip üstüme çıkmaya çalıştı o kadar insanın arasında anlamadım, bir de pis bir ifadeyle miyavlıyordu.
Eğer bu aralar başıma bişey gelirse o kediden bileceğim.

05 Ekim 2009

Sungha Jung

Bana kimsenin yerenekli bir gitarist olduğunu söylemeyin; Çünkü Sungha Jung denen veledi gördüm,

http://www.youtube.com/user/jwcfree
Burdan bulun sevdiğiniz şarkıları, kesin çalmıştır velet.

Çünkü eşeğin zikinden dolayı...

Recep, Şaban, Ramazan

http://img158.imageshack.us/img158/8991/tripgj9.swf

bakın, baktırın.

"Süper Kahraman"

"Damien Walters" ve "Dan Osman"
İkincisi ölmüş, halatla bungee jumping gibi bişi yaparken ip kopmuş, ama bunların ikiside süper kahraman, çünkü bunların yaptıkları şeyler normal insan vücudunun üstündedir sanıyorum =)
İşiniz yoksa bi bakın netten bu ikisine.

inside

sigma 24-70 almamla anlamsızlaşan 18-55 imin içini açtım.
İlk olarak beni bir elektronik devre karşıladı, oha lan way canına falan diyordumki; çok güzel birşey gördüm; zoom yaptıkça makinanın hangi mm de olduğunu makina anlasın diye için eski kurmalı müzik kutularındaki mekanik gibi bir sistem yapmışlar, çok hoşuma gitti.
Ayrıca elimi hiç sürmediğim camlarıda elledim. Özellikle lensin arka tarafındaki o bombeli optiğe deymeyi çok istiyodum, onu bi güzel elledim, orgazmın doruklarına falan ulaştım. Bir fotocunun lensini elleyememesi ne acıdır anlatamam..
Neyse rahatladım, sanki o lensi parçalamam gerekiyormuş gibi.

04 Ekim 2009

uyky

Yatmak istemiyorum,
Uykum olmadığından değil ama,
Sabah 6.30 da kalmak zorunda olduğum için.
Ne kadar uyusamda sabahın köründe bölünecek o uyku, ne anlamı kaldıki hiç olmasın daha iyi..

30 Eylül 2009

Synaesthesia

Bugün bu konuyu düşündüm biraz.
Ve şans eseri, bilgisine ve yaratıcılığına en çok güvendiğim insanlardan birinin bu konuda master yaptığını öğrendim.
Biraz muhabbetten sonra benle bazı özel makale ve bilgilerini paylaştı.
Söz konusu kişinin geçmişte bana yaptığı iyilikler bir yana, bu konuda bana gösterdiği ilgi ve anlayış çok hoşuma gitti.
Sağol abicim...

26 Eylül 2009

Ashes and Snow

Keşke antibiyotik alıyor olmasaydımda, bunu izlerken birazcık iyi olabilseydi kafam, eminim çok daha etkileyici ve anlamlı olabilirdi...
En kısa sürede bu dileği gerçekleştirmek ümidiyle..

25 Eylül 2009

Alın, Verin, Ekonomiye Can Verin...

Çekilen dişlerimi satıyorum.
Evet yanlış duymadınız, yıllardır hayalini kurduğunuz şeye sahip olmak artık o kadar zor değil.
Bana eziyet etmiş bu küçük sevimli şeylere artık sahip olabilirsiniz,
Herşey 1 tık uzağınızda =)

--- Sol alt yirmiliğim kolay çekildiği ve fazla bir ağrı çektirmediği için onu 50 kuruştan çıkarıyorum

--- Sağ alt ise, gömülü olması, çok kan kaybettirmesi ve muhtemelen daha büyük bir ağrı yaşatacağı gerekçesiyle 1 liradan sunuyorum.

Teklifleri başlık altından yorumlayarak sunabilirsiniz

çok pis öperim

Kendi dudağıma dokundukça, benle hiç alakası olmayan bir pasta jölesine dokunuyomuş gibi hissediyorum, çok ilginç =)
Pasta jölesi gibi dudaklarım var lan! çok pis öperim!!!
Ne diyom lan!!
O değil şimdi yemek yesem, dilimin tamamını ve dudaklarımın hatrı sayılır bir bölümünüde çiğneyip yutarım heralde?
Pasta jölesi niyetine?
Hep "biraz daha kısır?" mı teklif edeceksiniz? tatlılarda benden olsun :P

Way anasını =)

Ulan abartıoz abartıoz yine 5 dk da çektiler !!!
Önce popodan iğne yaptılar herangi bi şişme olmasın diye,
Sonrası aynı işte, uyuşturma kısmı falan, bu sefer iki hemşirede gelip izlediler, ben uyuşuk ağızla konuşmaya çalıştıkça güldüler falan =) Ama iğneler çok kanattı niyeyse. Doktor tükür bi diyince şok oldum ağzım kan doluymuş meğer, apollodan yumruk yemiş rocky gibi kan tükürdüm.
Neyse gömülü dişe ulaşmak için kestiler diş etimi, çıkarttılar dişi falan, dikiş falan atıldı.. Sonra kanama artınca takıldık biraz daha falan..
En son dışarda bekleyenlere ve özellikle anneme şaka olsun die bağırmaya başladık kapının dibine gelip ben "AAAAhhh hağııır onla diiiil lüpfeeeğnnnn" falan diorum doktor "testere nerde" falan diyor. Tabi kimse yememiş ama olsun güzel bi sinerji yarattık odada =)
Diğer dişçide fotocuymuş meğer, iğne için gittiğimiz odada 2 tane pırıl pırıl 0 gibi zenit ve inanılmaz lensler vardı, kurcalayamadım ama lensler baya iyidi. Bu arada beni çok sevdiler senin üst yirmilikleride çekelim falan diyolar bakalım nolcak =)
Bu arada evet böyle neşeli yazdığımdan anlayacağınız üzere halen uyuşturucunun etkisindeyim :(:
Katliama son 2 saat
Gömülü 20liğe ölüüüm!!!

23 Eylül 2009

mastercart

2 lik saat uyku (-)
Uzun süre sonra okula gideiş (-)
Kayıt işlemleri, alınamayan dersler falan (-)
Arkadaşlarla yeniden buluşmak :P (+)
Pizza hut da sınırsız menü (+++++++)
Atakuleden eve yürüyüş (--)
O şişkinliğin üstüne içilen iki soğuk bira (++++++++)
O kadar uzun süre sonra, adam gibi katı bişiler yiyip, alkol almış olmanın verdiği mutluluk ve o tatmin olmuş durumda kafayı vurup yatmak... (paha biçilemez)

21 Eylül 2009

war...war never changes...

Bu yaz gta4 den sonra fallout3 ü şifresiz olarak baştan başlayıp bitirdim, o sondaki;
"The Tale Of Humanity Will Never Come To A Close, For The Struggle Of Survival Is A War Without End, And War; War Never Changes."
Sözlerini duyup, kısa kısa geçen oyunun artwork lerini izlerken kendi hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyor sandım, ne güzel yapmışlar lan!

15 Eylül 2009

18:15

Uyuşukluk tamamen geçti,
Ağrı kesici almama rağmen canım acımaya başladı...

15:15

Uyuşturucunun verilmesi, etki etmesi, dişin çekilmesi, dikişlerin atılması ve ayaküstü dünkü milli basket maçını tartışmak 15 dk dan ksıa sürdü operasyon sırasında ağzıma giren herşeyin oldukça kanlı bir şekilde çıkması biraz ürkütücü.Şu an kafamın büyük bölümünü hissetmiyorum. Uyuşuk kısımlar iğrenç bir his veriyor, herhangi bir acı yok, ama tuhaf bir his. İlerleyen saatlerde ne olacak göreceğiz.
Birde tamponu çıkarınca baya kan kaybettiğimi gördüm =)

face off

Evden çıkıyorum,
Dişçimle yüzleşme zamanı geldi,
Hadi bitirelim şu işi
YEAAAAAA!!!!

justice day

Büyük gün geldi çattı, yarın sökülüyor dişim.
Bu aralar buraya daha fazla yazı yazabilirim, çünkü sanıyorum ki bir süre için iletişimimin büyük çoğunluğu yazılı olacak
Eğer dişim çekilirken ölürsem, dişçiye dava açın.
Ha birde yatağımın altındaki dergiler ve kağıda sarılmış nane benim değil eet nane o ama benim nanem değil başkasının nanesi :P

13 Eylül 2009

Wait...

Bugün yürürken yanımdan bir Maserati geçtiğini farkedince gözlüğümü çıkardım. Halbuki amacım kulaklıklarımı çıkarmaktı.
Tamam şimdi vurun!

Asil Savaşcı

Sabahtan beri odamda bir karasinek dolanıyor. Ne zaman öldürmeye yeltensem kayboluyor mahlukat.
Bir ara iyice gaza geldim aldım terliğimi elime dolanıyorum odanın içinde; Gerizekalı sinek nereye konabilir, elimde tuttuğum ve kendi giyotini olacak terliğin altına.. Ben oha mala bak nereye kondu diye gülüp onu çarpacak yer ararken kaçtı tabi, sinek dediysek İ. melih gökçek kadar salak demedik...
Neyse biraz önce saat 2 sularında kendisini havada bir terlik darbesiyle haklı rahmetine kavuşturdum. Kişisel bir mesele değildi ama her savaşta olur böyle şeyler, sonuçta ben onu öldürmüş olabilirim ama o da psikloljik olarak beni çok yaralamış olabilir.
Onu öldürdüğüm için üzülüyorum. Ama bir canlının canını yediğim için değil; belkide onun türünden bir çok canlıyı bu dünyadan ayırmışımdır; Onun için üzülüyorum çünkü o savaştıklarımın en iyisiydi. Tüm gün benden gizlenmeyi ve doğru zamanlamayla dikkatimi dağıtmayı başardı, Belki bugün ben onu yendim ama, Cennete giden yolda onunla omuz omuza yürüyeceğimden hiç şüphem yok...

Ekleme: Onun anısına 7 gün sinek öldürmeyeceğim ve ailesi faydalansın diye mutfakta yemek artığı bırakacağım...
Ayrıca terliğin altına konmasınında tamamen psikolojik bir tuzak olduğunu şimdi anladım, onu küçümsememi istiyordu, bu sağyede avantaj sağlayacaktı, Aaaahh yüce tanrım neden beni bunu yapmak zorunda bıraktın ha? Neden ?

10 Eylül 2009

çiiiiiiiiizzz

Dişlerim iyimiş ama 20 liklerimden bir tanesi kamikaze dalışı yaparak diğerlerini zor durumda bırakıyormuşi haraç kesiyormuş, otopark mafyalığı yapıyormuş, yer ayırıyormuş falan. Alamamız lazım alttakileri dedi doktor. Alalım tabi dedim diğerlerine ders olsun dedik, salı günü ben, dişcim ve bir çene cerrahı, süpriz bir baskında soldaki 20liği deviricez, bir sonraki haftada sağdakini şok bir baskınla etkisiz hale getiriponları cehennmin 9. katına atacağız.
9 demişken tim burtonun 9 filmi türkiyede 11 aralıkta gösterime girecekmiş. Dünyada ne zamanmı giriyor? Dün girdi. Benim kafam kime mi giriyor? Bu gecikmeden sorumlu olanlara...

The facts were these..

Genç Kutay mutlu ve rahatlamış bir şekilde dişcinin kapısını arkasında bırakmış ve legolarıyla oynamak üzere evinin yolunu tutmuştu...
Aradan tam 11 yıl 7 ay 7 gün ve 3 saat geçmişti ki; Kutay 5 saat sonra uyanıp uzun zamandır gitmediği dişciye gitmek zorunda olduğunu bloğuna yazmaktaydı; Öyleki Annesi randevu için aile dişçisini aradığında dişcinin kurduğu ilk cümle "Kutay ne yapıyor kaç zaman oldu gelsinde bir bakayım" dır.

Meantime;
Kutayın ağzında çıkan 20likler çıkamamıştı dışarı,
Kutay için dişciye gitmekti son günlerdeki büyük başarı.
Yoktu bu işin herhangibir kaçarı,
Verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı..

04 Eylül 2009

İbellahum

7 yıl önce...

- "İbellahum"

euahuahoaiuıahuaoihauhaioaaaaaaoooooohgshoeıhoeı(üç kişinin sandalyeden düşüp yerde kıvranması efekti)
Ardından da "3 point shoot out" ve "slam dunk" tabiki...

30 Ağustos 2009

BTTF

-Hey doc! Buna inanmayacaksın, 1955 yılına geri dönmemiz lazım.
-Buna inanmıyorum!

24 Ağustos 2009

Fıstık

Bir Laetitia Casta'm olsa
Bir de Liv Tyler'ım..


Fıstık benim olcak, çıkcam üstüne; Vurucam kırbacı, vurucam kırbacı...

baymeks

Tunayla sinamaya gittik bugün,
Filmin başlamasına kadar vakit öldürürken bimekse gidelim dedik, sağ sola bakarken ordaki hayvani i-mac dikkatimi çekti, kurcalarken ekrandaki kısayollardan birinin "azureus vuze" olduğunu gördüm. Kendisi iyi bir torrent indirme programıdır, bende kullanıyorum ondan biliyorum :P Neyse hemen açtım tabi heycanla bakalım neler iniyor diye, Bir sürü mp3 ve video klip iniyordu, onlar yasalmıdır değilmidir bilmem ama komik yani, gözümün önüne gelen şey, gece herkes gidince ordaki mütiş aletleri kafasına göre kullanan güvenlikciler, her gün bi sürü film indirip izliyolar falan...
Olmazmı? Ben olsam yapardım :P

22 Ağustos 2009

=)

-How is it hanging?
-Short, shriveled and always to the left.

Jim Carrey'i sevmeyen ölsün

16 Ağustos 2009

Disko

Dün discovery channel'da OCC yi izliyodum;
Baba Paul "You are a pain in the ass!" dedi.
Ama Dublajda ki amcalar onu: "Senin kıçında ağrı var" diye seslendirmeyi uygun görmüşler..

13 Ağustos 2009

?

Jim Carrey ile Rodney mullen aynı kişi olabilirmi ?
Bakiim walla benziyo tipleri..
=)

20 lik

Hassiktir ya...
Ağzımın arka tarafındaki ağrıyla kendime geldim, sanırım 20likler varlıklarını hatırlatıyorlar.
Meraktan sözlüklerdeki 20lik dişlerle ilgili yorumları okudum, okumaz olaydım...

08 Ağustos 2009

Gaaraman




Alttaki yazının sözünü ettiği gaaraman =)

AE 1-P

Evt dün aldım kendisini... Ve hızla çektiğim bir makara oldu elimde, çooğu deneysel :P merak içinde bugün tarattık fotoları Nesnel ile, ve sonuç..
Tüm pozlamalar istediğim gibi olmuş, Çok mutlu oldum =))
Türkiye seninle gurur duyuyor ae-1P :PP

İşte buda o ilk makaradan çıkanlar
http://www.flickr.com/photos/kutaykosem/sets/72157605101056332/

07 Ağustos 2009

Bacardi+Meybuz

Saat 7 de uyanık olmanın nasıl bir duygu olduğunu unutmuşum.
Ama şu an, "erken yatmalı, erken kalkmalı, bir yumurtayı sütle çarpmalı" dan çok "Sabaha karşı film izlerken, buzluğa koyduğun bacardi ve vişne suyunu unutmanın sağladığı güzel süprizi içmeli" modundayım.
Vişne suyu tam meybuz kıvamına gelmiş, çok güzel oldu bacardiyle karıştırınca. Ama keşke vodka olsaydı karıştırıcak.
Bu arada bacardiyi pek sevmem fukaralıktan içiorum.
Ciddenama, evde o var açılmış şekilde tüketilmeyi bekleyen, başka bişide alamıorum, ben napim...

06 Ağustos 2009

Steampunk

Yıllardan beri aradığım tarzın Steampunk olduğunu anladım =)
Küçükken geleceğe dönüş filmini izlediğimde işte buu işte buu diyodum, herşey o kadar mekanik o kadar karmaşık görünüyorduki ve o kadar ilkel şeylere dayanıyorduki, onu hayal etmek mümkündü ama anlamak hayır.
Herşey sararmış bakırlardan, renkli camlardan, ve diğer metallerden oluşsun, bir sürü ıvır zıvır vidası olsun herşeyin kocaman olsunlar, karmaşık görünsünler =)

28 Temmuz 2009

Sene 2005

4 Yıl önce eylenmek amacıyla Dübüratif ile birlikte yaptığımız videoları feysbuka yükledim. Ne güzel eylenmişiz yaw, dandik cep telefonu kamerasıyla =)

21 Temmuz 2009

aboow

Feysbukuma mehmet turgut yazı bırakmış teşekkür etmiş yardımlarımdan dolayı :P
Deviantarttada zemotion sorun cevaplıyim diye bi cörnıl açmış, dedim "türkiyeye geldinmi?" O da yok hayır gelmedim dedi.
Way anasını biri türkiyenin en popüler fotoğrafçısı biri dünyadaki en genç ünlü fotoğrafçılardan. Aynı gün içinde ikisiylede iletişime geçmiş olmak güzel la :P

11 Temmuz 2009

filmkritik

ice age'den akılda kalanlar: kalbi kırılmış bir fındık, hatta kalp olup kırılmış bir fındık, birde sensörlü acayip gözlükler.

Transformers'dan akılda kalanlar: megan fox, dev taşşaklı dev robot, megan fox, megan fox'un bacağını beceren robot, megan fox, taş gibi hatun kılığındaki robot, ha bir de megan fox (ne boktan filmdi. Sürekli "ciyuuuvv vijuuut cupuuşşşşş" efektleri ve cinsel göndermeli sevieyiz espriler ha bir de megan fox:P )

Müzede bir gece 2'den akılda kalanlar: O kadar çok ki bu 3 film arasında en beğendiğim o oldu.

renkler iyi, kadrajda sorunyok, kurgu hoş, kendi sinemamada beklerim :P

Turizm

Bir turizm öğrencisi olarak kendime en yakışacak mesleği buldum:
"Profesyonel Turist"
Evet her yeri, her doğa harikasını, her insan yapımı güzelliği, sanat eserlerini, ilginç mekanları, otelleri, her yeri gezip, deniz-güneş-kum ve ye-iç-sıç üçgenleri içinde kaybolmalıyım.
Ve tabiki bunun için para almalıyım evt ben bu dediklerimi yapayım birde üstüne para versinler.

"The fall" VS "Ashes and Snow"

Son iki hafta içerisinde tanıştım bu iki görsellik mucizesine
Sizde izleyin, izletin.

http://www.facebook.com/video/video.php?v=35830862044

http://www.facebook.com/photo.php?pid=245913&id=544884471#/video/video.php?v=547880485961&ref=mf

Vince Carter VS Kimi Raikkonen

İkiside bence kendi dallarında en yüksek yeteneğe sahip adamlar, onlardaki potansiyel kimsede yok, ama adamların hırsı yok, "zaten yapabiliyorum niye kasayımki" diyorlar.

Maymun

Bakkala giderken 2 tane çocuğun "aa fareye bak" falan diye bişey incelediğini gördüm. Ama fare değildi o minnacık bi yarasaydı, Yazık ölmüş. Neyse, dönüşte çocuk sayısı baya artmış ve olası tahminlerini konuşuyorlardı:
-Fare!
-Sincap!
-Böcek!
-Maymun ?
Ben: - OHA :D

15 Haziran 2009

Tatil hazırlığı

Yaw ne çok şeye enerji yüklüyor insan başka yere gideceği zaman.
Mp3 için pilleri şarj ettim..
Makinanın bataryasını şarj ettim..
Makinanın yedek pillerini şarj ettim...
Telefonumu şarj ettim...
Neyse gideyimde biraz fındık neyim yiyeyim :P

13 Haziran 2009

Mor

Aşağıdaki yazıdaki olaylar tamamen hayal ürünüdür ve gerçek hayatla veya kişilerle alakası bulunmamaktadır.

Geçen gün bir arkadaşımın, arkadaşının, kaynının, arkadaşı kız arkadaşıyla bir bankta oturuyorlarmış...
Kız sebepsiz yere çocuğun yan cebindeki cep telefonunu pantolonunun üstünden tutarak sıkmış. Çocukta normalde hazır cevap ve birazda narsist yapılı olduğundan bir espri yapayım demiş ve eklemiş:
"Seni hayal kırıklığına uğratmak istemem ama o tuttuğun şey sadece cep telefonum."
Kızda demişki:
"Farkettim.. aksi takdirde o kadar sert olamazdı"

İlerleyen zamanlarda çocuk cep telefonuyla ilgili bir çok espri yapsada (her taraftan çekio, şarjı hiç bitmez, kızlar çok tercih edio, ele iyi oturur vb...) Bu kapak unutulmazları arasına girmiştir...

08 Haziran 2009

aym en idiyıt

Giriş:
Dün gece 2 sularında kendime sallama çay yapmak üzere mutfağa gitmiştim ve olaylar o sırada gelişti...

Gelişme:
Çayın yanında sandviç yapma isteği (mantıklı)
Kaşar peynir ve çilek reçeliyle yapılan sandviç (hoş, lezzetli..)
Sandviçi yaparken ele reçel bulaşması (insanlık halidir olur)
Eli yıkamaya üşenmek ama yapış yapış olma hissinden de tiksinmek (bak bu gidişat iyi değil)
Çaydan geriye kalan kaynar suyun tamamını "ki bundan iki bardak daha çıkardı" ele dökmek ve reçelin elimden çözülüp gideceğini ummak (paha biçilemez)

Sonuç:
Reçel elimden tamamen çözüldü gitti. Ama ben kaynar suyun gücünü küçümsemişim, az daha çığlık atıcaktım. Elimin üstü kıpkırmızı oldu. Ama öğlen uyandığımda ne acısı kalmıştı nede eski kırmızılık.. Sadece bir hassaslaşma söz konusuydu daha duyarlı ve kolay incilebilen ama insana zevkte verebilecek bir kıvam açıkçası, böyle elimin üstü şeyim gibiydi... ee... şey olurya.. neydi yaa aman neyse işte öyle bişey.
:P

29 Mayıs 2009

Gollum VS Kızlar

İkiside yüzük görünce gözleri büyüyen, transa geçen canlılar. Yüzüğü onlara sunan kişiye "efendimisssss" diye taparlar. Sonada onu umursamazca öldürüp hayatlarına devam ederler =)

20 Mayıs 2009

Papağanların iktidarı

http://www.bahcesel.com/content/view/8017/3197/
İşte bu beee yayılıyoruz tüm dünyaya, İstanbul şubemizide açmış bulunuyoruz gülhane parkında. Yakında güvercin kalmayacak hiç bir yerde, kocatepede, güven parkta, kuğlu parkta... ne güvercin kalacak ne kuğ her tarafta biz olcaz :D artık papağanlara simit atıcaksınız, papağanlar takla atacak, kuğlu parkın adı papağanlı park olacak, bir sürü fotoğrafa yeni başlamış insan artık kuğ değil papağan çekecek, vapurlardan havaya atılan yiyecekleri martılar değil papağanlar kapacak. Guburuk sesini bir daha asla duymayacaksınız, artık papağanların neşe dolu sesleri gelecek. insanlar apartmanların çatılarında papağan besleyecek artık, postalarını papağanlarla gönderecek, muhabbetlerini papağanlarla edecek. Rengarenk olacak her yer ne o ööle gri gri.
Aha bu da istanbuldaki özgür papağanlardan güzel bir kare :
http://www.fotokritik.com/1668009
Deli değilimki ben

Kavak ağzıma verdi..

Evet doğru okudunuz kavak... Bildiğin Kavak ağacı.
Son gözlemlerime göre baharın gelmesiyle çevredeki sevişen insan sayısıyla, onlara özenip polen salan kavak sayısında kayda değer bir artış oldu, benimde alerjim var kendilerine(sevişenlere değil polenlere) hapşırıp duruyorum, gözlerim doluyor falan.
Bugün yürürken baya kavaklı bir sokaktan geçiyordum, rüzgarın anlık bir artışıyla hepsi birden üstüme hucum etti, yanlış duymadınız, organize bir şekilde bana saldırdı bütün polenler, ve olayın kanımızı dondurucu, tüylerimizi diken diken edici yanı ise, bir tanesi kamikaze dalışı yaparak ağzıma girdi. O an hissettiğim tarif edilmez iğrenme duygusunu sanıyorum anlatamam.
Şimdi o polenin sahibi kavak anlatıyordur arkadaşlarına, "geçen bebenin biri gidiodu, bi vermişim azına poleni..." diye.
Paranoyak oldum iyice, havada uçuşan tüm polenler üstüme üstüme geliyormuş gibi hissediyorum...

05 Mayıs 2009

E bu manyaklık ne o zaman ?

Dün gece rüyamda tom ve jerry yi izliyodum,
Tom jerry'yi yakaladı,
Bir eliyle tutup diğer eline bir bıçak aldı,
Çat diye kesti ortasından fareyi, fare öldü,
Sonra bir bıçak daha alıp, kokoreç keser gibi doğramaya başladı..
Sona sac gibi bişeyin içine atıp pişirmeye başladı...
Ve uyandım.
Bu ne lan, ne biçim rüya bu, sabah ne iştah kaldı ne bişey içimde bi hüzünle uyandım. Hani tamam çocuk gibi bi hayal gücü de, bu manyaklık, bu sadistlik niye?

29 Nisan 2009

Bir ışık geeel geeel diyor...


Bu ne lan :D feysbuk beni imana davet ediyor.
O değil sponsoruda varmış ilgimi çekti. katılsam banada sponsor olurlarmı acaba.
auhauhauhau =)

27 Nisan 2009

FK arızaları; Bölüm I

"ışığınız daim, objektifiniz hep açık olsun."
Ne demektir ya? Ben daimi bi ışık istemiyorum bir kere, ne oluyo lan öldüm mü de daimi bi ışık gelcek üstüme?
Onu geçtim objektifin açık olsun nedir? İniş takımların bozulmasın der gibi, hem istemem ben öyle, çekim dışı zamanlarda kapalıdır objektifimin kapağı :P

23 Nisan 2009

i am from 8 years old...

DİSNEY KONSERİ: FİLMLERDEN SİHİRLİ MÜZİKLER
Sen ne güzeldin öyle, çocuk gibi hisseetim kendimi tv'de seni izlerken...

"Circle of life" ve "it is a small world" senfonik halleriyle dinlemek çok acaipti...
Mutlaka BKZ:

Bunu kesin bir yerlerde bir oyuncağın içinde, veya başka bir yerde duymuşsunuzdur, Benim pilli bir bardağım vardı (niyeyse bir tek nesquick li süt içerdim ondan) , havaya kaldırınca bu melodi çalıyordu.



Buna açıklama yapmaya gerek yok, zaten bilmiyorsanız şimdi bu sayfayı kapatın; Ve bir daha girmeyin...


Önemli Not: Bu konsere ait cd, dvd veya başka birşey görürseniz, bana haber verin, hatta direk alın ben size parasını veririm isterseniz =)

21 Nisan 2009

ııh yok cıx..

Hasta değilim,
Sadece burnum tıkalı, boğazım ağrıyor, kulaklarımda basınç hissediyorum, ve saatte 5 ila 7 civarı hapşırıyorum..
Bunlar sadece psikolojik, hava değişikliği yüzünden hastalanan insanlara özeniyorum,tüm dikkatleri onlar üzerlerine çekiyorlar diye, evet öyle. O yüzden kendimi onlar gibi hissediyorum, yoksa benim ince giyinmemle veya "ben nasılsa hasta olmam, o yüzden istediğimi" mantığımla alakası yok..

17 Nisan 2009

HP THBP



Daha ne olsun, harika olacak gibi görünüyor...

Güneşi Gördüler

Yaw nedir bu kızların kafayı öne eğip hafif yukarıdan fotoğraf çektirme sevdası?
Hayır bir kere öyle yapınca gıdınız çıkıyo tombul güvercin gibi oluyosunuz.
Nedir bu öfke derseniz; Makinamı okula götürdüğümde "hadi bizi çek! hadi bizi çek!" diye debelenen iki insansının, poz verirken o duruşa geçmesi ve sonra bir de utanmadan bana; "güneşi o taraftan mı alıyosaaan" diye karışması, orda "yok ordan gelirse sizin arkadan almak zorunda kalırız güneşi" gibi bir cümle sarfettim ama herkesin içi benimki kadar fesat değilmiş heralde ki kimse o terbiyesiz ve iğrenç imayı anlamadı :P

Zzzzz

Bu aralar her yerde uyumaya meyilliyim.
Koltukta, kanepede, derste, serviste, dolmuşta... Aklınıza gelebilecek her yerde uykuya dalabiliorum son günlerde. Hatta siz bu yazıyı okurken bilgisayar başında bile uyuyakalmış olabilirim.
Geçen gün okulda çimlere uzanmış vizeden 1 saat önce ders çalışmaya başlamıştım. İki dk. gözlerimi kapayım dedim, ve yanıma oturmuş bir kız grubunun şişe çevirmece oynarken çıkardığı seslere uyandım =) fazla değil 15-20 dk falan olmuş ama heycanlı walla düşünsenize, 6-7 kız şişe çevirmece oynuyor ve hemen yanlarında uyuyakalmış bi çocuk; Biri cesaret dese kim bilir benim üzerimden neler yaptırırlardı (yada uyurken yaptırdılar) :P
(Zaten bu şişe çevirmece hep beni bulur bkz; bir kaç önceki yazı)
Diyceğim o ki eğer bir gün beni saçma sapan bir yerde uyurken görürseniz: PLEASE DO NOT DISTURB LAN!!!

Meditasyon denemesi

Tükedici davranışları diye son derece monoton giden ve acayip derecede sıkıcı bir dersimiz var, derste kimi zaman resim çiziyoruz kimi zaman karikatür dergileri okuyoruz, gazete okuyoruz, sos oynuyoruz.. falan filan. Öyle ki, ilerleyen haftalarda derste puzzle yapmayı veya ahşap boyyamaya geçmeyi falan düşünüyoruz, kişisel gelişim ve hobi edinme adına başarılı sayılabilecek zamanlar elde ediyoruz o derste :P
Neyse geçen gün yapacak bişey bulamadım ve national geographic de gördüğüm bir meditasyon tekniğini deneyeyim dedim, olay şu: Nefes alış-verişini yavaşlatarak solunumu iyice seyrakleştiriyosunuz, sonuç olarak kalp atışıda yavaşlıyor buna bağlı olarak yavaşlayan kan dolaşımı vücudu sakin ve rahatlaştırıyo ayrıca kafayı yorup düşünecek bir bilincede sahip olamıyorsunuz o süreçte...
Ne güzel di mi? Ama ne haddime; O derste bir süre sabit durunca etraftakiler endişeli bir şekilde "noolduuu?" "iyimisin?" vb. tepkiler veriyor doğal olarak, meditasyon falan yalan oldu tabi. Ama denediğim şeyi anlatırkende bir süre geçti. Dersin sonu falan yaklaşmıştır diye düşünmüştüm. Ama saate bakınca yanıldığımı gördüm daha ders başlayalı 15 dk olmuş :S

Tanrılar Çıldırmış Olmalı

İndirdim, izledim. Hemde iki filminide.
Ama iyi olmadı. Çocukluk dönemimden aklımda kalan film kahkahalar ata ata izlediğim gülmekten ağladığım bir filmdi. Ama şimdi öyle olmadı. Tek gülebildiğim tüm arabalı sahnelerin hızlandırılarak gösterilmesi ve xi nin mantığı ve olaylara bakışıydı =)
Bu filmleri ilk izlediğimde 6-7 yaşındaydım bende filmdeki afrikada medeniyetten uzak yaşayan, hiç bir hırsı ve çabası olmadan, kendiyle barışık yerliler gibiydim, o yüzden o kadar zevk alabilmişim sanırım.
Teknoloji geldi, tadımızı kaçırdı.... Ya da büyüdükçe o tad kendiliğinden kaçıyor, kartlaşıyoruz azizim..

05 Mart 2009

Doğruluk mu? Cesaret mi?

Bugün okula niyetle evden çıkıp okula gitmekten vazgeçip yürüyeyim biraz dedim =)
Vadiden hoşdere tarafına geçtim, ordan kızılaya doğru inmeye başladım...
Bir çiğköftecinin önünde taburalerde oturmuş 7-8 liseli kız vardı. Beni gördü bi tanesi masadakilere bişiler dedi hepsi dönüp bana baktı, kendi aralarında bişiler dediler, sonra bir tanesi kalktı bana doğru koştu, ki bu arada onların hizasına gelmiş geçiyordum. kız durdu önümde ve;
Liseli kız: (heycanlı bir ifadeyle) Benimle Çıkarmısın?
Ben: Şişe çevirmece mi oynuyosunuz ?
Liseli kız: (rahatlama ve birazda hayal kırıklığıyla) Evet.
Ben: Aferim o zaman..
Diyerek yürümeye devam ettim, tabi yürürken bu rahat tavırlarımdan ve hazır cevaplığımdan etkilenip woohoo falan diye bağırıp, mal mal bana bakan liseli genç kızlara (ki amerikada bunlara woo-girl deniyormuş :P ) dönüp bi bakış atmayıda ihmal etmedim :P
Ehuehue eylendim lan :D

03 Mart 2009

3 in 1

Evet "3 in 1" eski sega aterimin kasetlerimin çoğu "3 in 1" idi. Niyeyse her kasede 3 tane oyun koyuyorlardı.
Bugün gayet sıkıcı bir derste hoca yok 3C neydi yok 3D neydi bilmemne gibisinden kısaltmaların açılımlarını hatırlatmaya çalışıyordu.
O arada aklıma 3. sınıfta olduğum geldi. 3 ün 1 ini almış; 3 ün 2 sini almaktaydım.
O zaman soruyorum size; Üç korner bir penaltı ederse; Üç kuluwallah bir elham eder mi ?
:P

27 Şubat 2009

vempayırdımaskoreytridempşın

İndirmesi ayrı dert, kurması ayrı dert, oynaması ayrı dert.. Ama deyecek gibi. Oyuna insan olarak başlamak hoş =)

To my beloved enemy:

Bu sabah uyandığımda kalkamadım yatağımdan, boynum ve sırtım feci şekilde ağrıyodu, öyle böyle değil ama doğrulamadım :S
Sanıyorumki gizli bir düşmanım var ve sabaha karşı odama gelip boynumu kırmaya çalıştı. Ama ilk hamlesinde kıramadı ve uyanacağımı farkedince işini tamamlayamadan kaçtı. Mutfağa gidip anneme; "Odamdan koşarak uzaklaşan kimseyi gördünmü?" diye sordum... Görmemiş.. Sanırım camdan atlayıp kaçtı..
Odama kadar girebildiğine göre beni tanıyan biri olmalı, muhtemelen bloğumuda okuyodur o zaman.
Boynumu kırmaya çalışan şahsiyet sana sesleniyorum burdan; Allah belanı versin, bari kıraydında bütün gün kasıntı gibi gezmeseydim...

22 Şubat 2009

Frozen

All that she wanted;
Was to be the one of the cool ones,
She locked herself in the fridge;
Forgotten there for a few decates.

When she finally got out;
She couldn't feel what she suppose to feel,
Neither what she wanted to,
Nor what she is wanted to..

Ripper ice had been covering her heart,
Making it stuck and numb;
Pity, that she seems to have no courege to use it anymore,
What a shame... She used to have a most beautiful one.

Without her heart, she became a witch;
Cold, numb, rude, distance..
If i hadn't known her;
I would have said, who the heck is that witch.

She is not like it seems,
Not a witch or a coldhearted villain,
I hope she'll remember herself and melt the ice covering her,
Hope she can be happy as what she really is.

If it ever happens;
I'm not sure, things go back to normal,
Not sure, we will be the same after all,
Not sure, i want to be same,
All the time, all the suffer,
Made me scared, but more connected,
But damn!! I want it so bad,
Shame.. I've done enough, can't act more.
But it is not gonna end like this;
Gonna be hate or love again..

21 Şubat 2009

kar

Evde hasta yatmak yerine dışarı çıkıp harika oldum...
Desem heralde bir kaç kişi bu lafın bana ait olmadığını hatırlar, ama bende o lafı onurlandırdım bugün.
Okul tayfasıyla gezdik eğlendik, içtik, ettik şarkı söyledik bağırdık fln.. Sorunlarımıza lanet ettik, sorunlarımıza üzüldük, sorunlarımıza çözüm aradık, birbirimize gaz verdik, ama hiç birimiz gaza gelmedik, çünkü bu zamana kadar kendi problemlerimizi kendi mantığımızşa istediğimiz şekilde çözmek gerektiğini öğrendik :P öyle bir gece, bilindik rutin şeyler...
Gece 2 gibiydi dağıldık tunalı tarafında ayrıldı yollarımız :P
Ben taksiye binme niyetinde olsamda, lapa lapa yağan kara, etrafta hiç olmayan insanların ve kalabalığın hatırına yürüyeyim dedim..
Abartmıyorum eve gelene kadar sadece 2 insan gördüm.
Dışarısı bomboş, sokaklar, caddeler... Kar etrafa iyice yayılıyor tüm şehri kusursuz bir şekilde ele geçiriyor.. Ama ben inatla direnip ayak izi bırakmaya devam ediyorum. O kadar büyük bir güzelliğe şahitlik yapan az sayıda insandan olduğum için şanslıyım heralde. Yol boyunca tek başıma karın çıkartabileceği sesleri duydum, gaza geldim, coştum, taştım, etrafı kaplayan karları erittim, kendi sıcağımdan eriyip karlara karıştım, yok oldum, toparlandım, yeniden biçimlendim, aynı şekle geri girdim, bir şey değişmedi, sadece yoruldum...
Eve geldiğimde dışarda içtiğim biraları çoktan unutmuştum. Buz dolabına baktım.. Rakı şişesi :D Çok sevmem ama bi kadeh doldurdum, yanına bir iki bişey aldım. Böyle bir dışa vurum ihtiyacım vardı, Fotoğraf çeksem, bu saatte uğraşılcak iş değil, bende onun yerine iki şey yaptım, biri bu yazı; Diğeri başka bir tane, belki onuda zamanı gelince paylaşırım...

Kendime not: Fazla uzun ve saçma yazılar yazmaya, dışarı fazla tepki vermeye ve anlatmaya başladım. Bu konuya daha dikkat etmem lazım!

20 Şubat 2009

İzleyelim, izlenelim...

Dün deviantart da bir adam benim fotoğraflarıma bakmış ve toplam aldığım izlenime göz atmış, arada bir çelişki görmüş ve kendi profilinde benim ve benim durumumda olduğunu düşündüğü 9 kişinin daha linklerini vererek reklam yapmış. tabi bunun için izin almayı da ihmal etmemiş. Kendiside öyle aman aman bi kitleye veya koleksiyona sahip değil ama sonuçta takdir edilmek, ve daha fazlasına layık görülmek hoş bir duygu =)
İşte o arkadaş; features ın daki 2, şahıs olarak bende burdan onun reklamını yapmayı bir borç bilirim =)
http://firefoxessmoon.deviantart.com/

18 Şubat 2009

*Düzenlendi*

Keşke insanın bir şey söylemesi, ona inanması ve yapması için yeterli olsa. Olaylar ne kadar uzasa da, kötü zamanlama da olsa, büyük ve bence gerçekçi olmayan, herkes açısından zararlı ve hoş olmayacağını düşündüğüm değişiklikler de görsem. Neden böyle oluyor, neden sayfayı çeviremiyorum. Cevabı bilmek korkutuyor ve bu yüzden bilmiyormuş ve umursamıyormuş gibi görünmek daha kolay geliyor sanırım. Ama dediklerimle, istediklerim arasında bu kadar fark varken nasıl olcakta düzgün davranacağım? Nasıl inkar edeceğim?
Bu yazı bile anlamsız bir yerde, söylediklerimle davranışlarımın arasındaki fark ister istemez ortaya çıkacak, söylediğim kadar rahat ve mutlu hissedemediğim görünecek. Bunu saklama ihtiyacı ne o zaman? Neden mutlu ve özgür görünmek istiyorum kafamın içinde kapana kısıldığım konularda?
Çünkü bu duruma düşmedim daha önce, ne yapacağımı bilemiyorum. Bugün bir arkadaşım bu konuda bana bilmediğim bazı şeyler anlattı, onları duydukça o kadar çok "keşke" dedimki, o en sevmediğim, nefretle baktığım kelimeyi o kadar çok kullandımki, kendime gerçekten kızdım. Birde konu iki ufak şeye geldi, neden o iki ufak şeyi hala atmadığımı sordu bu duruma çok şaşırdı.
Nasıl kaldırıp atayım ki, o koku, o his sinmişken...
Tüm bu düşünceler ve bu düşüncelerin getirdiği iyi-kötü hisler, hala sağ olduğumu, insan olduğumu, en güzel şekilde hatırlatıyor. Ama aşırı yoğunlaştıklarında saçma sapan davranışlara ve abartılı düşüncelere itiyorlar beni. Sonra da saçma sapan konuşup, inanmadığım, yapamayacağım şeyler söylüyorum.
Söylediklerimi deneyeceğim elbet, olması gereken bu sanırım ama... Aklım veya onun alternatifi olarak insanlara duygular aşılayıp hareket etmelerini sağlayan diğer şey, buna ne ölçüde yardımcı olacak bilemiyorum. Sanırım pek olmayacaklar...

Almost

Gaza gelmiş bir şekilde spor yaptım, sonra banyoya girdim bir güzel yıkandım sıcacık sıcacık, akşam 11.30 falan saat, pijamalrımı giyip bilgisayar başına geçip tembellik yapmak istiyorum.. telefon çalıyor.. Açtım, Harun, "sıkı giyin aşağı in sizin evin oradayım diyor" giyiniyorum iniyorum.. motoru kullanacak dübüratifde alkol kokusu hissedilir düzeyde, ama sorun olmaz... "Sarı binayamı gidelim? Yoksa tunalıya kokoreç yemeyemi?" "tunalıya"....
Gittik, yedik, dönüyoruz...
Bir yol ağzına geliyoruz, bir dolmuş sağ tarafta durdurmuş yolcu indiriyor herşey normal..
İnen yolcuyu dolmuşun önünden hiçbir şekilde dikkat etmeden yola bakmadan atlarken görmek... Çarpışma sesi....
Gözümü açtım yerdeyiz, yüzüm inanılmaz acıyor, bir bacağım motorun altında yerde yatıyorum.
Bacağımı motorun altından kurtardım, yerden kalktım, kaskı çıkardım. kaskın vizörü parçalanmış... Etraftan insanlar geliyor, trafik tıkanmış, kim nerede seçemiyorum, harun ne oldu, çarptığımız kadın ne oldu bilemiyorum.. ikisinide farkediyorum, harunda ayakta iyi görünüyor, ama çarptığımız Bayan, yerde ve hissettiği acıyla bağırıyor.
Taksiyle akay hastanesi.. testler... olayın adli boyuta ulaşmaması için verdiğimiz çabalar(!)...nöbetçi ortapedistin orada bulunmaması... Bir taksi yolculuğu daha... Bir telefon görüşmesi.. Bir sürü test daha... hastanede görülebilecek tüm korkunç ve iç karartıcı görüntüler.. ve bir sürü test daha... Bayana otelde müsait oda aramak... ilgisiz personel...
Sonuç: Bir burkulmuş dirsek, bir kırık kol, yaralanmış kanama geçiren bacak, şişmiş bir yüz ve yer yer morluk... Haa birde baya hasar almış bir motor...
Bunlara ek olarak o gece, o kazadaki 3 kişi, herşeyin ne kadar basit şekilde bitebileceğini yeniden hatırladı. Ama işler yoluna girince önceki yaşamlarından ne kadar farklı davranıyorlar bilinmez....
Ya da ne kadar farklı davranmalılar? Herşeyin anlık olabileceği düşüncesi insanı esir alırsa ne kadar sağlıklı bir yaşam olur, anı yaşamak denilen şey sadece eylenmekten ibaret değil ki. Bu kadar korkunç potansiyeli olan bir olaydan bu kadar ucuz kurtulmak, korkutmalı mı rahatlatmalı mı, şahsen bilemiyorum. Ama hem korktum hem rahatım.
Bütün bu olayda beni en çok şaşırtan şeylerden biri, ilk aklıma gelen şey, kendime gelmiş olabilecek zarardan çok, bunu beklemeyen insanların hissedecekleri oldu, ailem, arkadaşlarım çevrem. Neden öyle düşündüm bilemiyorum ama bir şekilde kendimi borçlu hissettim, sanki ben iyi olmalıydım, sanki iyi olmayı çevremdeki insanlara borçluydum sadece kendim için değildi gibi.. Niye öyle geldi bilmiyorum..



*EK: Bu konuda biraz önce dübüratif bloğundan aldığım ancak kendisiyle konuşamadığım bilgiye göre olay karakola gitmiş, neden, nasıl bilmiyorum.
kaynak: http://duburatif.blogspot.com/2009/02/allahn-salag.html

17 Şubat 2009

Tembellik yazısı..

Yazıcak şeyler çok birikti; Motor kazası ve ölümden dönüş... Lise 2 de yazdığım "geleceğe mektup" ve "korkularım ve şikayetlerim" yazılarımın sürpriz şekilde bana umduğumdan çabuk geri dönmesi falan.. İkiside beni etkileyen ve hayatımda önemli yer eden veya etmiş şeyler.. Bir ara oturup yazmak lazım...

11 Şubat 2009

O asil baş ağrısı

Bir kere tattınızmı onu, başka hiç bir derdiniz kalmaz, sizi sizden alıp kafanızın içine hapseder, ne dert kalır ne tasa. Yapacağınız işlerinde önemi kalmaz, ne hayattan zevk alırsınız ne uğraştığınız şeyden, o öyle asil bir ağrıdır işte, insanın tüm dikkatini kendine çeker.
Burdan tüm başı ağrıyanlara geçmiş olsun diyorum...
Ve baş ağrısı sanada iki çift lafım var; Ben senin ta aq...
=)

06 Şubat 2009

ilkomotorkul

İlkokul buluşmasından aklımda kalan diyaloglar; ( bu sözlerin hiç biri bana ait değil, ve illaki kötü niyetlerle söylenmemişlerdir sanıyorum :P )
-Sen tüm sınıfın önünde sıranın üstüne çıkıp rükuya domalırken iyidi!!
-Bey, bu sefer olacak gibi, kutumda büyük hissediyorum.
-Sabah 8 den akşam 6 ya kadar canonun üzerindeydim 10 saat rafting yaptım.
-3 harfli bişey vardı. neydi o? Cin değil, çip değil, yok hiç değil... haa buldum....

Yarın bir ilkokul buluşması daha var ama tamamen başka bi kadroyla, ulan ne ilkokulmuş buluş buluş bitmiyor...

Bugün Dübüratif'in yeni motorunun, eski sahibinin, motorun krom bölgeleri boyamasının pişmanlığını yaşadık. Soğuk hava, yağmur, tiner, bıcak, spatula, kas gücü gereksinimi, Gazıma işlemi... İlk başta yorucu ve bunaltıcı gelsede, yaptığımız iş sonucunda kendimizi Orange Country veya Chip Foose'un garajında sandığımızdan, gerekli testesteron artışını yaşadık ve başarılı bir şekilde debriyaj telini kopararak dübüratifin motorunu bir kaç günlük dinlenmeye mahkum ettik =)

27 Ocak 2009

Uyku vakti

Bugün saat 16.00 civarıydı uyandım, yani ben evde kahvaltımı ederken güneş battı..
Şu an saat 05.20 falan, güneş doğmadan, bir saate falan yatarım sanıyorum..
Derimin renginde bir beyazlaşma, köpek dişlerimde bir uzama, yiyip içmeden kesilip sadece kan arzulama durumum olsa çok şık olcak, ama öyle değil malesef, benim yaptığım sadece saçma bir uyku düzeniyle yaşamak sanıyorum =)

26 Ocak 2009

2-2

Dün bilgisayarımın kasasını komple upgrade ettim, mecburdum artık, 2 senedir oyun oynayamıyordum, dahası artık dvd okurken hata vermeye başlamıştı, ikidebir kapanmasını veya yeniden başlamasını saymıyorum bile..
Crisys, cod5, fallout3, nfs undercover... derken 2 gündür evden doğru düzgün çıkmadığımı farkettim.
Evde bütün gün bilgisayar oynayan tipler genelde olmak istemediğim tarzda insanlardır, helede hava güzelken bunu yapıyosa. Ama ben 2 gündür o moddaydım..
Hmmm düşünmek lazım bende mi o insanlardan oldum şimdi... Ama 2 senedir yapamadığım bişey, bunun karşılığı 2 gündür...
Evet bilgisayar evde durur, ama ben durmam. Ödeşmiş durumdayız, 2-2..

23 Ocak 2009

İnanç =)

Dübüratif: Sen napıyon?
Karşı: Napam yaw ben tatil moduna girdim iice.
Dübüratif: Ben inanmıyorum tatile... Ama bir güç var.
Karşı: Bence olabilirde olmayabilirde, ben sorgulamıyorum, anı yaşamak lazım :P
Dübüratif: lan an kalmadıki aq, yarın sınav var hiç çalışmadım, öküz gibi uyudum, şimdi geri uyuycam
Karşı: :D

Allah Belamı Versin...

Evet evet şu an hakettim bunu =)
Arka arkaya iki yazı yazdım, biri iradesizliğimi, biri üşengeçliğimi yansıtıyo..
Evet evet belamı bulmalıyım ben kesinlikle...
=)

Yes Phone

Evet yalan oldu kısa film =)
Uğraşılıcak iş değil. Senaryosu, kurgusu, dekoru, ışık kullanımı, çekim açıları, tüm düzenleme efekt ve müzikleri düşünülmüş, stop motion film projesi var elimde, isteyene satarım =)

süpriz...

Dün akşam buz dolabına bir baktım 2 tane bira. Annem 2 gün önce almış, hiç farketmemişim, bende içeyim bari dedim, içtim...
=)

21 Ocak 2009

Dolaptaki 2 Miller

Evet, buzdolabında 2 kutu miller var ama içmiycem onları, sonsuza kadar duracaklar nihahahaha... (Aslında hedefim bir ay)
Bu bir irade testi, gerekirse çıkar alırım kendime bira, ama o millerlar içilmiycek, ne ben, ne bi başkası...
Hatta bokunu çıkartıp 1 ay sonra onlarla duş alcam. Sıcacık suyla yıkanırken buz gibi biraları dökcem üstüme, cildimede iyi gelcekler, evet, olcak öyle, hı hı...

20 Ocak 2009

Yazık Kıça

Bilgisayar, internet, sanal oyunlar...
Hepsi insanları daha da tembelleştirip sıkıcı hale getiriyor.
Bu aralar iyice eskimesinden dolayı bilgisayarımda hiç bir şeyi doğdu dürüst yapamamama rağmen, günün büyük çoğunluğunu karşısında geçiriyorum. Dahası, doğrdu düzgün bir bilgisayar alıp, bende o saydığım şeylerin daha iyi bir parçası olmak istiyorum.
Niye? Daha mı sıkıcı olmak istiyorum? Çok mu muhteşemim de biraz kötüleşmem lazım?
Tamam belki öyle olabilirim ama sorun bu değil :D
Ben bu bilgisayar upgrade ini minimum düzeyde tutumak konusunda ikna ettim kendimi,
Sonuç olarak daha az kıç üstünde oturup; Daha çok başka şeyler yapmak lazım, kıça da yazık bi yerde...

17 Ocak 2009

What a day...

Dün sabah kalktım bütün dönem boyunca yapmam gereken projeyi yaptım. Öğleden sonra sınava gittim. Giderken kafamdan, ”herşeyi çok düşünüyorum, daha çok harekette bulunmalıyım” diye geçirdim.
Yine çalışmadan girdim sınava ve yine bir şekilde hallettim sanıyorum. Neyse ilginç kısımlar bundan sonra başlıyor. Sınavdan çıktığımızda üst sınıflardan bir arkadaşın son sınavıydı bu ve dolayısıyla bir veda ortamı vardı. Giden kişi herkesle vedalaşınca hepimiz bir tuhaf olduk, sanki biz mezun olup gidiyoruz gibi bir hava oluşmuştu.. Bu tuhaflığı üstümüzden atabilmek için Okay ve Serkan ile tunalıda biraz takıldık bir şeyler yiyip içtik. Sonra ben eve dönerken bir kırmızı şarap alayım dedim, kuruyemişçiye gidip 20 ytl civarında bir şarap sordum o da bana bir tane önerdi tmm dedim, aldım. Sonra kuruyemişçiden çıktığımda adamın bana 20 ytl fazla para üstü verdiğini fark ettim, girdim içeri adama verdim 20 lira dedim böle böle diye, adamın öyle bi bakışı vardıki bir an için bana sarılcak sandım :P
Neyse eve geldim şarabın tadını çıkarma hevesiyle, bilgisayarımı açtım, msne girer girmez orta okul arkadaşım Esra bana bir link gönderdi. Açtım baktım, ilk başta tam ne olduğunu anlamadım, ne olduğunu anlayınca da bir tuhaf oldum, Orta okulda bizle aynı sınıfta olan Ümit adlı bi arkadaşım askerdeyken kan kanserine yenik düşüp,ölmüş…
Adam benimle yaşıt lan, hastalığa yakalanmış, askere gitmiş, kim bilir başka ne zorluklar çekmiş, sonrada noktayı koyup gitmiş..
Ne biçim iş lan, Sürekli etrafta bu yaşlarda insanlar ölüyor tabî ki, daha kötü durumlar daha feci kayıplarda oluyor muhakkak, ama insanın kendi çevresinden biri olunca, daha bir düşünüyor insan..
Saat 11e falan geliyordu, ben evdeki iki biramı bitirmiş, şarap şişesinin dibini görmüş ve acıkmaya başladığımın farkına varmaya başlamıştım..
Harun’a yürüyerek kızılaya gidip, kokoreç yemeyi önerdim, o da tamam diyip bize geldi. Giderken birer bira aldık, O yağmurda kızılaya kadar yürümek ne kadar akıl karı düşünülür(bunun delice olduğunu düşünenler yazının devamını okumasın:))
Neyse ıslana ıslana kızılaya geldik, kokoreçlerimizi almak üzere sakaryada ki profesör kokoreçe gidiyorduk ki, bypass’ın halen açık olduğunu gördük, e o durumda orda da bir iki bira içmeden gitmek olmazdı, içerisi rock bar dan çok clup havasındaydı, ortalıkta kendinden geçmiş şekilde dans eden bi ton insan ve kafa s.kci yükseklikte müzik vardı. Neyse orda da 2 kez depolarımızı 70 lik birayla doldurup boşalttıktan sonra. Kokoreçlerimizi yedik ve dönüş yürüyüşüne başladık, saat 2-3 civarıydı ve o sırada aklımıza harika bir fikir geldi; kendimizi bi sürü midye alıp yemeliydik (delüü) neyseki bi midyeci bulduk ve 40 tane midye aldık ve dönüş yürüyüşüne başladık, yürüyüşümüz boyunca bir çok yerde tanrının bize bahşettiği biraları doğaya geri vermek zorunda kaldık, ve bu noktada söylemeliyim ki, karanfil sokaktaki merdivenler, yüksel caddesi üzeri, ve hatta kuğulu parkın havuzu (ve buradan hatırlayamadığım bir çok nokta) artık sandığınız kadar temiz ve hijyenik değil…
Dönüş sırasında birkaç yerde daha hasara yol açtık, ben şahsen vadi tarafındaki duvarın üst kısımlarını süsleyen taşları koparıp fırlattığımı hatırlıyorum, bayağı ağır ve sağlam şeylerdi, güneşin ilk ışıklarıyla insanlar eksikliği fark edecektir sanıyorum =)
Ama çevreden daha çok zarar verdiğimiz bir şey varsa o da kendimizdik; Harunun kazayla bir su birikintisine basması yerini her gördüğümüz suya atladığımız bir oyuna bıraktı. İğren bir şekilde her gördüğümüz su birikintisinin içine atlamaya başladık, Hatta bir ara vadideki çimlik alanda ıslak çimlere yatıp melek figürü yaptım, sonrasında daha da abartıp ıslak çimlerde o soğukta attığımız taklalarda kafalardaki “delimi bunlar?” sorusunu canlı tutmaya yetecektir sanıyorum..
Gördüğümüz her suya atlamamız, pantolonlarımızın tamamen ıslanmasına yol açtı, ki benim altımda beli lastikli bir eşofman vardı ve suyun ağırlığıyla habire düşmeye başladı. Ben bir ara saçmalayıp eşofmanım inik halde koştuğumu, o şekilde su birikintilerine atladığımı ve en sonunda o şekilde yere oturduğumu hatırlıyorum…
Eve 6 da gelip üstümdekilerin hepsinin sırılsıklam olduğunu görünce şaşırmadım tabi, ama öğlen uyandığımda her tarafımın ağrıması ve oramda buramda yara bereleri görünce şaşırdım :P Ama burada yazdığım veya yazmadığım yaptığımız onca salakça iğrenç ve saçma şeyler harbiden çok iyi geldi, böyle şeyler yapmak lazım, az düşün çok yap... :P

14 Ocak 2009

Four letter words

“But to me, coming from you, friend is a four letter word..” diyor ya şarkıda. Ama şimdi bu “four letter word” dediğimiz şey çok geniş anlamlı oluyor ki, bkz: (Cock, suck, dick, fuck, fart, nerd, turd, bird, joke, cake, fish, dish, toil, foil, fear, fate, date, crab, trap, Hate…) uzar gide bu liste.
Bir adam, bir kız kendisine arkadaş diyince hangisini duyabilir ki? Adamı da incelemek lazım burada. Ama sanıyorum normal bir adam yukarıdakilerden bir şeyi seçerdi.
Buradan çıkan sonuç ne?
Ben normal değilmişim demek ki :P

13 Ocak 2009

Ama nerde benim heycanım ?

Olmaz ki böyle!!
Nerde benim içimdeki heves, o gaza gelmiş modda süren döngü?
Sanırım kısa vadeli bi amacım yok şu anda ondan böyleyim..
E götümden amaç da uyduramıyorumki napcaz şimcik?
Yok, şu sınav geçsin, yok finaller bitsin, yok tatil olsun, erteliyip duruyorum herşeyi..
Göya kısa film yapıp yayınlıycam 23'ün de, daha bi halt yapmadım. Bide artis artis afiş hazırladım, millete ip ucu vermiyorum, kendim yapcam falan diye havalara girdim, bu iş bi tarafımda patlarsa feci rezi olcam =)
Şu finallerden bıkmış öğrenci modunu kurgulayıp çekecektim o da yalan oldu, ama bir el atmam lazım o işe yoksa kendimi iyi hissetmiycem...
Ya böyle yazmıcam diyorum yine yazıyorum.. Neyse ben şu fotoğraf işine bi bakayım... Olmazsa daha ezik bir şekilde geri gelirim zaten :P


Ekleme:
http://farm4.static.flickr.com/3464/3192945338_f920428112_o.jpg
=)

11 Ocak 2009

frank VS ibo

Bütün gün evde olmak kadar kötü bir şey azdırır sanırım. Bilmiyorum bana öyle oluyor, böyle bi kıpır kıpır oluyorum koşasım geliyor :P
Dünden bir repliği yazacaktım, ama repliği paylaştığım insan zaten yazmış, bende linki paylaşayım bari =)

http://duburatif.blogspot.com/2009/01/frank-vs-ibo.html

Not: Bu sözler kanda yoğun miktarda bulunan alkol ile birlikte sarfedilmiştir, lütfen kayıtlara geçilsin =)

10 Ocak 2009

Aşure

Demin kapı çaldı elinde bi kaseyle bir kadın aşure getirmiş. Bende aldım, teşekkür ettim, kabı evdeki bi kaseye boşaltıp geri verdim. Kadın ben 2 numarayım dedi, bende "tamam anneme söylerim" dedim, o da gitti.
Sonra hemen yumuldum aşureye... Aferim 2 numara, güzel yapmışsın.
Lan şimdi düşündümde apartmandan kimsenin tipini bilmiyorum, biri bana gelip ben komşunuzum aşure yaptım al ye dese, sormadan alıp yiyorum malmıyım neyim, düşündüm de beni öldürmek ne kolay olur =) Bir kase aşureye tav oluyorum :P

09 Ocak 2009

Bu ne ezikliktir arkadaş!

Burayı açtığımdan beri ezik ezik yazıyorum :P niyeyse hep kötü şeyleri yazdığımı farkettim şimdi..
Yeter lan pff!!!
=)

Triple Trouble

3. sınıf olmak tuhaf bişey...
Bu dönemin ne kadar hızlı geçtiğini farkedemediğimi söylemiştimya, şimdi düşünüyorumda ulan zaman çabuk geçiyomuş..
Son sene 2. dönem staj gibi olcak zaten, Eee ne kaldı geriye? Sadece iki dönem. Önümüzdeki dönemin okulda geçireceğim son, ilk bahar dönemi olacağını düşününce bir tuhaf bile oldum :P
3. sınıfız, yeni gelenler sever, sayar...
3. sınıfız okulun hocaların tarzını biliyoruz rahatız...
3. sınıfız.. 3. sınıfız da az kaldı gidiyoruz ak..
Sonra ne olacak ne bitecek diye düşünmek tuhafıma gidiyor, biraz geriyorda aslında.. Çünkü bu aralar kafama daha sık gelmeye başlayan bir soru. Aynı zamanda cevabınıda bilmediğim bir soru. Aslında çok da düşünüp umursamak istemedilerimden bir tane..
O zaman napiciiz...
İnsanlara hep yapmalarını söyleyip, öyle yapıomuş gibi görünüp ama aslında kendimiz de pek beceremediğimiz şeyi daha da sıkı deniciiizz..

dipnotçuk: Fazla karışık ve öznel saçmalamışım neyse... :)

07 Ocak 2009

dakikada 2/5

Baya eylendim bugün =)
Sabah arkadaşın arabasıyla okula giderken refüjdeki ağaçlık alana çıkmak suretiyle tekeri yardık, neyseki tekeri yardık, altı alçak bi araba olsaydı yarılan bizde olabilirdik..
Sonra 1 saat kadar bir sürede 6 kişi bir tekeri değiştirdik...
Sonra hiç çalışmadığım sınava çalışmak üzere oturdum, çalışmaya çalıştıysamda, bu konudaki çalışmalarım bir sonuç getirmedi, bende madem ezberim kötü ve bu yüzden bu dersten geçemeyeceğim, bari zevkli bişeyler yapayım diyerekten, yapmayı düşündüğüm stop motion film konusuna kafa yormaya başladım..
Sonra sınava bir saat kala Okay geldi, hadi son bir kez tekrar yapalım dedi (benim de konuya hakim olduğumu sanıyordu o sırada) Bizim ders tekrarı, Okayın öğretmen benimde yaramaz öğrenci olduğum bir oyuna dönüştü ve nasıl olduysa adam tek tek herşeyi kafama soktu, demek benim biraz zorlanmaya ihtiyacım varmış :P
Sınava girdik çıktık iyi geçti falan filan.
Eve geldim yapacağım stop motion hakkında insanları meraklandırmak için 3 afiş hazırladım ve beklediğim tepkileri aldım =)) ilk 10 dakkada 4 kişi sordu "o ne?" diye. Bu bir rekor olmalı, dakika başına 2/5 "o ne?" sorusu :P

06 Ocak 2009

Su Damlasının Yolu

Hani yağmur yağınca camda bi sürü su damlası olurya, sona onlardan bi tanesi aşağı kayıp bi yol yapar cam üzerinde dikey olarak, sonra cam üzerinde kayan diğer damlalar da o yolla kesişirse bi anda kaybolup o yol üzerinde kayıp giderlerya... Bence bu çok acayip bişey, hayatın yapısı hakkında çok değişik, farklı farklı dersler çıkar ondan, dikkatli bakmak lazım =) Bugün serviste giderken görünce aklıma geldi, biraz düşündüm üstüne çok acayip şeyler çıktı, yazayım dedim...

05 Ocak 2009

Tuhaf..

Bütün dönem boyunca iyi kötü herşey çok hızlı geçmiş gibi geldi..
Sanki biri sürekli kafama vurup beni uyuşturdu ve bu noktaya geldim. Kafamda sadece küçük küçük görüntüler var koca döneme ait...
Kimisi üniversite süresince geçirdiğim en güzel anılar kimileri en kötüleri... sanırım fazla bişey hatırlamamamın sebebi çok yoğun geçmesi.
Ama benim açımdan şimdiye kadarki en olgunlaştırıcısı ve güzeliydi..
Bunun sebebi de sanıyorum ki bir çok hata yapmış olmam =) Bence bu güzel birşey, hata yapmak için bişiler denemiş olmak lazım, önemli olanda o bence..
İnşallah bişiler öğrenip, değişmişimdir ve yaptığım şeyler iyi sonuçlar getirir...
Çünkü bu dönem sahip olduğum güzellikler kaybetmek isteyeceğim şeyler değil. Kaybolan şeyler varsada umarım en kısa sürede ait oldukları yerlere giderler...
Olmazsa da ne yapalım herşey devam ediyor...

04 Ocak 2009

3 Ocak ?

Ayın 3'ü gelmiş haberim yok, gelmiş de geçmiş bile,
Farketmiyor insan. Zamanın kullanma klavuzunda yazan ilaç etkisi gerçekten varmış, hatta bildiğin baya güçlüymüş..
Yada bir ihtimal daha var; Ben unutkanlaşıp, körerttim kendimi.
Ama sanmıyorum... Öyle olsa, şu an bu hayatı yaşayıp, iyisini kötüsünü hissedip, sevinip üzülüp, sevgiyi veya nefreti hissedemezdim...
Zamandan olsa gerek. 9 sene...

Neyse bu kadar yeter!! Ciddi olmakta lazım ama fazla değil =)
Biraz önce çok koyu bir kahve eşliğinde kocaman bi parça bitter çikolata yedim, teyzemin İsviçreden getirdiklerinden (hava da atmak lazım, ama fazla değil) =)))
Biraz sonra onlar kanıma karışıcak ve beni az çok tanıyanlar bilirki kahvenin bendeki etkisi gayet fecidir, ki çikolatayla birlikte aldığımdan biraz sonra ortalama büyüklükte 3 Şehirin ortalama yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak bir santrale dönüşeceğim.
Hatta sanırım başladı kanıma karışmaya... AAooooooaauauuuuaaa!!!!!!....

03 Ocak 2009

pff...

Bu akşam nette olamayacağım için şimdiden yazayım bu günlük payıma düşeni,
Finallerin yaklaşıyor olması her zamanki gibi hiç bir heycana yol açmadı bende, bu durumdan artık rahatsız olmaya başladım, biraz gerilsem tedirgin olsam çalışmak için bahane olacak, hayır yani derslerimde iyi değil ki neyime güvenerekten bu rahatlığa sahibim anlamadım.
Bu hergün blog yazma işide gereksiz ve saçma gelmeye başladı bana, ne o öyle günlük yumurta gibi günlük entry. Yok artık öyle canım istiyince yazarım sanki sizinde çok umrunuzdaydı. Yazarsam Ekim'e yazmazsam nereye kadar olur bilmem :P
Bayadır adam akıllı fotoğraf da çekmedim, şimdide finaller başlıyor bir sürede ondan çekemem. Ondan sonra fena patlayacağım gibime geliyor, bakalım nolcak...
Bu arada bilgisayarımın durumu iyice sinir bozucu bir hal aldı, hiç bir oyunu çalıştırmaması ve video izlerken sürekli yeniden başlaması, kasayı camdan atma yönünde bir isteğe yol açıyor. Hayır yani şimdi havalar soğudu bir de tatil girecek bir ay, ne yapcam ben :S buna bir çözüm bulmam lazım... Evde yapacak bir şey yok, havalar soğuk, finaller yaklaşıyor. Neden blog yazdığımın cevabı burda sanırım; Şu an için yapabileceğim daha güzel bir şey yok...

02 Ocak 2009

Yine Cake

Bugün servisle okula giderken yine cake’den “no phone” şarkısını dinliyordum, o şarkı üzerine çok güzel bir stop motion fikri geldi aklıma, ama bencil bir şekilde tüm işi kendim yapıp her şeyi kendime mal etmek istiyorum niyeyse =) tatilde yapacak bir şey daha çıktı..
Birde dün msn iletilerine o kadar laf ettim, bugün o şarkı sözünü kendim iletime yazdım, yanlış anlaşılmamıştır umarım…

01 Ocak 2009

Msn vakaları

Ben anlamıyorum insanlar neden sürekli msn iletilerinde ne yaptıklarını bahsederler;
Yemekteyim..
Partideyim..
Ders çalışıyorum..
Osuruyorum, sıçıyorum vb…
Bana ne lan!! Sanki basın açıklaması yapmakla yükümlü devlet adamı. Bence bu işin altındaki psikoloji, herkesin gözüne zorla ne yaptığını sokup, sonrada “Herkes benimle ilgileniyor, ne yapsam milletin haberi var…” diye havaya girmek sanırım…
Ama bütün bu iletilerin ortak özelliği, hepsi genelde havalı ve abartılı şeylerdir, kimsede tutup günlük rutininden sıkıcı bölümleri yazmaz. Sadece oraya bakarak bir kişinin yaşamını değerlendirseniz herkesin hayatının süper, aşırı zorlayıcı, eğlenceli ve uç noktalarda geçtiğini sanırsınız, tabi ki bu yalandır…
Hoşuna giden bir söz, veya yaptığın şeyi paylaşmak istediğin durumlar olabilirde, bazen o kadar çok şey görüyorum ki, bir insan bu kadar paylaşmayı seviyorsa zorlasan neler neler paylaşır kimbilir…
Hele birde üniversitelerin vize ve final zamanlarında en tembel, gereksiz, dersle alakası olmayan insanların bile, kocaman harflerle “DERS… VİZE… FİNAL… ÇALIŞIYORUM RAHATSIZ ETMEYİN!!!” gibi şeyler yazması bence eğlenmek için çok basit bir yol. Ulan madem ders çalışıyorsun, kimse rahatsız etmesin istiyorsun ne diye çevrim içisin geri zekalı!! Bari meşgule falan al :P O tip bir durum gördüğümde inadına rahatsız edesim geliyor. Ama sonra öyle bir durumda olduğuna göre zaten rahatsız edilmeye ihtiyacı yoktur, fabrika çıkışlı rahatsızdır diye düşünüyorum ellemiyorum…

Başlangıç

Yeni yıla girmeden önceki son saatlerimi farklı farklı yerlerde, farklı farlı insanlarla, büyük bir baş ağrısıyla girmenin, ve uzun bir süre sonra yeni yıla giriş anında, kandaki promil derecesinin 0’a yakın olmasının nasıl bir şey olduğunu hatırlamış oldum dün gece .
Yeni yıl diye diye, herkes birbirini şişirip, mutlu ve eğleniyormuş gibi yapmayı bir zorunluluğa çevirdi tüm insanlar bir gece için.
Halbuki ne oldu şimdi,
Kim bilir kaç kişi, dün her şeyi değiştirmek için söz verip bugün aynen devam etti;
Kim bilir kaç kişi, bu yılın sadece yeni olduğu için çok farklı geçeceğine inandı;
Kim bilir kaç kişi, dün çok fazla içmesi gerektiğini düşünüp bugün pişman oldu;
Kim bilir kaç kişi, dün gece için büyük planlar yapıp, hayal kırıklığına uğradı;
Kim bilir kaç kişi tarih yazarken hata yapıp 9 yerine 8 yazacak…
Ben bilmem kaç kişi, çünkü ben bu tip düşünen insanlardan değilim, benim şu ana kadar gördüğüm şey, hiç bir şey tarihteki bir değişiklikle gelmiyor, belki insanların bir gün için bile olsa kendilerini mutlu olmak için zorlamaya, ve umutlarını sürdürmeleri için böyle bir şeye inanmaya ihtiyaçları var ama gerçekçi olunursa her şeyin kendiliğinden değişeceğini düşünmek, ancak sonradan hayal kırıklığı oluşturur.. Ben bu yazıya kendi günümü yazayım diye başladım ama olmadı onu daha sonra yazayım; Onun yerine popüler görüşe karşı olan nefretimi kustum (neyse ki halkın büyük çoğunluğu gibi dün yiyip içtiklerimi değil )
=)

İlk

29.12.2008
Bu sabah saçma sapan bir rüya ile uyandım, rüyamda 1. Sınıftayken gerçekten çok hoşlandığım, hakkında hayaller kurup, kendisi için hikaye yazdığım ve sonra bu hikayeyi kimseye gösteremeden yok ettiğim kızı gördüm.
Rüyamda ben bir bakkala giriyordum, ve hemen arkamdan tesadüfen o geliyordu. Normal iki arkadaş olarak iki laf edip bakkaldan alacağımızı alıyorduk ve ben gidiyordum. Ertesi gün ben yine bakkala gidiyordum ve bu sefer o benden önce gitmiş orada bekliyordu. Bana daha önce baktığından daha farkı, daha heyecanlı bakıyordu, ama nedense ben bu durumu garipsemiş ve anlamsız bulmuştum, 2 yıl önce onun için neler yaptığımı, yapabileceğimi düşünüp, o an hiç bir şey hissetmeden duruyor olmak tuhafıma gitmişti,..
Öylede tuhaf bir şekilde uyandım, kalkıp kendime gelmeye çalışırken, çok lazımmış gibi boynumun tutulmasına sebep oldum. Neyse kendime gelip düşününce, sahiden rüyamdaki gibi bir bakışa sahip olduğumu anladım; Tabi ki zaman ve araya giren olaylar, insanlar falan insanın düşüncelerini ve fikirlerini şekillendirip olgunlaştırıyor ama o zaman bu rüyayı niye gördüm?
Bu konuda iki teorim var, birincisi;
İçinde bulunduğum malum durumda beynim bana iyi veya kötü her şeyin düzeleceğini, hayatın getireceği yeniliklerin devam edip beni yeni düşüncelere, hislere sürükleyebileceğini hatırlatmak.
İkincisi de;
İçten içe şu anki psikolojimi kabullenmeyip egomun da işin içine karışmasıyla kendimi bir şekilde düzeltmeye yada bir şekilde kendimi aldatma çalışmak olabilir.
Bu iki seçeneği düşününce ikisinin de ortak yönünün, Bilinçli veya bilinçsiz olarak daha iyi hissetmek veya daha mutlu olmak yönünde bir çaba görüyorum (iyi hissetmekle mutlu olmak arasındaki farkı daha önce güzel bir biçimde vurguladığı için Harun’a Teşekkürler)
Sonuç olarak beklentileri bir kenara bırakıp, hayata devam etmek mecbur görünüyor; Ben ki insanların “kalbini dinlemek” dediği şeyi genelde “mideni duymak” veya “ince parmak bağırsağını mırıldanmak” gibi bir şey olarak gördüğümü savunurken, beynimin kendisinin varlığını ve mantıklı olan şeyi bana hatırlatma çabası, benimde olduğumu sandığım kadar rahat ve bağımsız olamadığımı gösteriyor sanırım.
Neyse, bütün gün sadece bir rüya görüp onun üzerine düşünmekten ibaret değildi tabi, Annemin zoruyla kuzenime hediye almaya çıktım, çıkmışken de madem her taraf karlı, her taraf çamur, berbat durumda, o zaman Kızılay’a kadar yürüyeyim dedim. Daha dikmen caddesinin ortasına gelmiştim ki, kırmızı saçlı, yeşil gözlü, sarı atkı ve eldivenleri olan bir kız bana el sallıyordu; İlk başta tanımadım ama yaklaşınca, aslında lise 1. Sınıftan beri tanıdığım, lise sonda her cumartesi dolmuş durağında karşılaştığım, bu tekrarlanan dolmuş yolculukları sırasında kendisinden hoşlanıp arkadaştan daha fazlası olmak istediğim ama olamadığım, ama iyi ki de olamadığım, çünkü sonradan çok iyi arkadaşım olup, yüz yüze görüşemesek de msn’den çoğu zaman konuşup, sohbet edip, karşılıklı bir çok problemimizi paylaştığım arkadaşım Ceren olduğunu gördüm. İyi oldu karşılaşmamız bayadır görmemiştim, en azından son gördüğümde esmerdi.
Cerenle karşılaşmam, bana bir şeyin daha tekrardan hatırlattı. İnsanların her istediğinin olmaması, bazen daha iyi olabiliyor. Çünkü insan istediği şeyin sonuçlarını her zaman göremiyor. Eğer her şey benim istediğim gibi olsaydı büyük ihtimalle Ceren ile lise sonda kısa süren bir süreçten sonra kopacaktık ve şu an ne arkadaş olacaktık, ne de konuşacaktık.
Ama insan geleceğini göremiyor, istediği şeyin sonuçlarını bilemiyor ve geçmişindeki olaylara bakınca, ileride olacak şeylerin aynı şekilde biçimleneceğini garanti edemiyor. Sonuçta ister istemez aklıma “Yesterday is history. Tomorrow is a mystery. Today is a gift. That's why its called the present.” Repliği geliyor. Bu durumda şu an istediğim şeyler için çabalamam ve uğraşmam da gayet mantıklı ve kabul edilebilir oluyor sanırım. Sonuçta geleceği göremem ve geçmişteki deneyimlerde her zaman benzer sonuçları garantilemiyor, Uff aynı şeyi söyleyip duruyorum!!! İşin özü geçmişi-geleceği takmadan istediğim şeyler için yaşamaya, çabalamaya devam.
Sanırım bazı olayları bu kadar büyütmemin sebebi baştan bu kadar büyüme potansiyeline sahip olduklarını görmezden gelmemdi. Ama daha öncede düşündüm, benim hayatım drama veya romantik komedi olmadı, macera ve bilimkurgu her zaman daha çekici geldi bana günlük rutin içinde, Ama her film de zaten benzer şeyler oluyor, iyi-kötü savaşı, o savaşın içinde de birbirinden nefret eden veya birbirini seven insanlar. Normal hayatın bundan farkıda iyi-kötü savaşı yerine, insan-hayat savaşı var, onun dışında o savaşın içindekiler aynı oluyor. Neyse konuyu iyice dağıtıp saçmaladım, hep böyle oluyor zaten böyle bir şey anlatmaya başladığımda saçma sapan bir yerde bitiyor
Bu blog tutma, aklındakileri yazma işine biraz kötü başladım sanırım, çok fazla şeyi birden söylemeye çalışıp, hepsini birbirine karıştırdım gibi =)
Birde son olarak aklıma geldi, bu aralar aynı şeyleri dinleyip duruyorum, son 2-3 haftada dinlediklerimi şöyle bir inceledimde;
Cake’in bi şarkısında “let me go and i will want you more” diyordu, o şarkıyı bugün dinledim ama sanki bana daha önce o sözler söylenmiş gibi tanıdık geldi.
Üç hafta önce “Perhaps perhaps perhaps” de ki gibi mevcut duruma itiraz ettim, isyan ettim;
Sonra yaptığı şeyi cesurca bulup “i did it my way” dedim frank amca gibi;
Sonra yine cake den “i will survive” ı dinleyip gaza geldim.
Yada tüm enerjimi kaybedip, bitik durumda olduğumda, dünyaya gönderilmiş bir melek yada öyle bir şeyin yardımına ihtiyacım var gibi hissettim (earth angel)
Şu aralar bilmiyorum ne yapacağımı sanırım “İ still got the blues” ya da daha kötüsü, Scorpions’un dediği gibi “i’m still….”
Ama, şu an dinlediğim; “Let it be”….
=)

2024

Lan hayat güzel, eforsuz, mutlu olabiliyormuş. 2023 yılı biterken bunu hatırladım son iki aydır. Hep çekindiğim, korktuğum şeylere, bir kapı...