Bende dahil bu ülkede yaşayanların hepsi bu 3 kavram arasında dolaşıyor.
Göğüs kanserine dikkat çekmek amacıyla başlayan faaliyete bilinçsizce katılan kızlar.
Onlara karşılık vermek için saçmalayan oğlanlar.
Kedilere işkence videosu popüler olunca orada burada bağırıp hayatında daha önce hayvan hakları için hiçbirşey yapmamış veya yapmayacak olanlar.
Maden işcilerini sadece kazalar olunca aklına getirip laf edenler.
Her gün bilinçli yaşadığını söyleyip, her gün bu koca sistemdaki rolünü kuzu kuzu oynayanlar.
Vatan millet sakarya diye savaşmaya gidenler, beyinlerinin yıkanmasına izin verip zevkle koyunlaşanlar.
İnsanlık bu değil, Milletce evcil hayvanız. Hem de kullanılan, umursanmayan hayvanlardan. Tehlikeli yerlere ilk olarak gönderilen, ihtiyaçları gerçekten umursanmayan, sadece ihtiyaç duyulduğunda kafalarını okşamak, terliklerin getirilmesi için eğitilen cinslerden.
Bu yazının çok anlamaı yok çünkü bende dahil bunu okuyup anlayan çoğu kişi yarın bunu hatırlamayacağız. Veya popüler olan akımlara kapılacağız. Yada bu yazıyı anlamamış olanlar, bana kızacak küfredecek ve yarın yaşadıkları yalanında farkında olmadan mutlu bir ev köpeği gibi dünyayı yaşadıkları 10 metrekarelik alan sanacaklar.
3 yorum:
-bilinçli olduğumu idda etmek ya da saldırı, yargılamak adına yazmıyorum sadece günah çıkartırcasına masumca, fikir almak, konuşmak adına yazıyorum. zaten elimdeki kaynağı, zamanı bile bu şekilde milyon sonuçsuz işe harcıyorken kendimi çoktan 'asmışım' bile-
lükse değinmek istiyorum. fakat fikirlerim bölük pörçük...
ama öncesinde...
şöyle bir adam ya da kadın olduğunu hayal ediyorum:
"uzayda yaşanma olasılığı olan bir gezegende insan kolonisi kurmak için dünyanın kaynaklarını hunharca lükse harcandığını, kullandığımız şu ürünlerin bilimin yan sanayisi olduğunu ve lüks kapsamına girdiğini bilerek, dışarı çıktığında ya da kendi evinde bile her ihtiyacını aşan malda, bir koltuk ya da elbise ya da fazlaca günlük kullanıma sunulmuş her malın insan açgözlülüğünün ürünü olduğunu ve kendi inandığı dünya da yaşadığının bir 'değer, teknoloji, bilim, yaşam ...' olmadığını bilerek insan nüfusunu kedilere eziyet edenleri, bilinçsizce göğüs kanserini destekleyen kızları, maden işçilerini, patronlarını, sevdiği her eylemi ya da hayran olduğu yazar, oyuncu ya da sadece sevmekle yetinip üstüne yapıştırmadığı her ne halt varsa ve de kendisini, bilinçleri ya da bilinçsizlikleri ile genlerini, bozuk, sapkın dünya görüşlerini -ki zaten tehlikeli kısım bu- gelecek nesillere aktaramadan yokedip kalan kaynaklarla sadece koloniye ulaşabilecek fedakar insan topluluğunun yaşamasını dileyecek"
ironik, fantastik bir adam ya da kadın ya da transeksüel bile olabilir fakat 'onun' için transeksüellerin varlığı bir lüks olurdu. sonuçta adam faşizan bir hayalperest...
neyse tüm her şey 'lüks' kavramında ve buna giren her şeyde bitiyor fikrimce.
düşünsene çoğu kişiye sorsan: "hangi devirde yaşamak isterdin?" diye. verecekleri cevap çoğunlukla geçmişte bir zaman olurdu.
peki bu hayali, fanteziyi çok sevdikleri bir kareden ya da masumluk arayışından mı kaynaklanıyor gerçekte?
hayır! çünki insanların istediği daha az insanın olduğu, tüketiminin daha sınırlı olacağı ya da sayı ile artan binaların, elbiselerin ya da her türlü şeyin daha az olduğu yani içinde oldukları 'lüksün' olmadığı bir dünyayı. hayal ediyorlar fakat adlandırmayarak.
daha temiz bir havası var, daha az insan var, onurlular ya da ne bileyim bir filmde izledikleri bir kareden ya da okudukları bir kitaptaki kareden anımsadıkları kareleri anlatırlar ve daha türlü milyon sıralı gerekçeler sunabilirler. fakat istedikleri sadece daha az lüksün olduğu bir dünya! çünki içten içe, bilinçaltlarında bilirler ki: her türlü, hastalık, savaş, fazla nüfus, kıtlık, kendisi ortalama yaşıyorken içlerini sızlatan kareleri görüpte sadece üzülmekle yetinerek elindeki lükse harcayacağı kaynağı bağışlamayıp çelebi misali: 'imkanım bu, elimden bir şey gelmiyor', 'en faydalı insan çevresine muhtaç olmadan ayakta durabilendir' gibi yarı evrensel sözlerle, aldığı nefesin bile diğerinden çalındığını ya da doğumdan bağışlanan haklar ve mülkiyet üzerine kurulmuş dünyadan tam de senin dediğin gibi günah çıkartarak yaşayıp giderim, gideriz.
tekrar okuduğum son paragrafı şöyle düzeltmem gerekiyor:
daha temiz bir havası var, daha az insan var, onurlular ya da ne bileyim bir filmde izledikleri bir kareden ya da okudukları bir kitaptaki kareden anımsadıkları kareleri anlatırlar ve daha türlü milyon sıralı gerekçeler sunabilirler. fakat istedikleri sadece daha az lüksün olduğu bir dünyadır! çünki içten içe, bilinçaltlarında bilirler ki: her türlü, hastalık, savaş, fazla nüfus, kıtlık... hep o tiksinip adlandıramadıkları lüks, alan yaratma sevdasıdır.
ortalama yaşıyorken içlerini sızlatan kareleri görüpte sadece üzülmekle yetinerek elindeki lükse harcayacağı kaynağı bağışlamayıp çelebi misali: 'imkanım bu, elimden bir şey gelmiyor', 'en faydalı insan çevresine muhtaç olmadan ayakta durabilendir' gibi yarı evrensel sözlerle, aldığımız nefesin bile diğerinden çalındığını ya da doğumdan bağışlanan haklar ve mülkiyet üzerine kurulmuş dünyadan tam de senin dediğin gibi günah çıkartarak yaşayıp giderim\gideriz.
Çok teşekkürler üşenmeden fikirlerini paylaştığın için.
Senin yazdıklarını okuduktan sonra aklıma lüksle ilgili olarak dünya çapında yapılan askeri harcamaların sağlık ve eğitimin toplamının kaç katı olduğuyla ilgili okuduğum bir yazı geldi :D Walla tuhaf yaratıklarız biz insanlar :D
Yorum Gönder