01 Ocak 2009

İlk

29.12.2008
Bu sabah saçma sapan bir rüya ile uyandım, rüyamda 1. Sınıftayken gerçekten çok hoşlandığım, hakkında hayaller kurup, kendisi için hikaye yazdığım ve sonra bu hikayeyi kimseye gösteremeden yok ettiğim kızı gördüm.
Rüyamda ben bir bakkala giriyordum, ve hemen arkamdan tesadüfen o geliyordu. Normal iki arkadaş olarak iki laf edip bakkaldan alacağımızı alıyorduk ve ben gidiyordum. Ertesi gün ben yine bakkala gidiyordum ve bu sefer o benden önce gitmiş orada bekliyordu. Bana daha önce baktığından daha farkı, daha heyecanlı bakıyordu, ama nedense ben bu durumu garipsemiş ve anlamsız bulmuştum, 2 yıl önce onun için neler yaptığımı, yapabileceğimi düşünüp, o an hiç bir şey hissetmeden duruyor olmak tuhafıma gitmişti,..
Öylede tuhaf bir şekilde uyandım, kalkıp kendime gelmeye çalışırken, çok lazımmış gibi boynumun tutulmasına sebep oldum. Neyse kendime gelip düşününce, sahiden rüyamdaki gibi bir bakışa sahip olduğumu anladım; Tabi ki zaman ve araya giren olaylar, insanlar falan insanın düşüncelerini ve fikirlerini şekillendirip olgunlaştırıyor ama o zaman bu rüyayı niye gördüm?
Bu konuda iki teorim var, birincisi;
İçinde bulunduğum malum durumda beynim bana iyi veya kötü her şeyin düzeleceğini, hayatın getireceği yeniliklerin devam edip beni yeni düşüncelere, hislere sürükleyebileceğini hatırlatmak.
İkincisi de;
İçten içe şu anki psikolojimi kabullenmeyip egomun da işin içine karışmasıyla kendimi bir şekilde düzeltmeye yada bir şekilde kendimi aldatma çalışmak olabilir.
Bu iki seçeneği düşününce ikisinin de ortak yönünün, Bilinçli veya bilinçsiz olarak daha iyi hissetmek veya daha mutlu olmak yönünde bir çaba görüyorum (iyi hissetmekle mutlu olmak arasındaki farkı daha önce güzel bir biçimde vurguladığı için Harun’a Teşekkürler)
Sonuç olarak beklentileri bir kenara bırakıp, hayata devam etmek mecbur görünüyor; Ben ki insanların “kalbini dinlemek” dediği şeyi genelde “mideni duymak” veya “ince parmak bağırsağını mırıldanmak” gibi bir şey olarak gördüğümü savunurken, beynimin kendisinin varlığını ve mantıklı olan şeyi bana hatırlatma çabası, benimde olduğumu sandığım kadar rahat ve bağımsız olamadığımı gösteriyor sanırım.
Neyse, bütün gün sadece bir rüya görüp onun üzerine düşünmekten ibaret değildi tabi, Annemin zoruyla kuzenime hediye almaya çıktım, çıkmışken de madem her taraf karlı, her taraf çamur, berbat durumda, o zaman Kızılay’a kadar yürüyeyim dedim. Daha dikmen caddesinin ortasına gelmiştim ki, kırmızı saçlı, yeşil gözlü, sarı atkı ve eldivenleri olan bir kız bana el sallıyordu; İlk başta tanımadım ama yaklaşınca, aslında lise 1. Sınıftan beri tanıdığım, lise sonda her cumartesi dolmuş durağında karşılaştığım, bu tekrarlanan dolmuş yolculukları sırasında kendisinden hoşlanıp arkadaştan daha fazlası olmak istediğim ama olamadığım, ama iyi ki de olamadığım, çünkü sonradan çok iyi arkadaşım olup, yüz yüze görüşemesek de msn’den çoğu zaman konuşup, sohbet edip, karşılıklı bir çok problemimizi paylaştığım arkadaşım Ceren olduğunu gördüm. İyi oldu karşılaşmamız bayadır görmemiştim, en azından son gördüğümde esmerdi.
Cerenle karşılaşmam, bana bir şeyin daha tekrardan hatırlattı. İnsanların her istediğinin olmaması, bazen daha iyi olabiliyor. Çünkü insan istediği şeyin sonuçlarını her zaman göremiyor. Eğer her şey benim istediğim gibi olsaydı büyük ihtimalle Ceren ile lise sonda kısa süren bir süreçten sonra kopacaktık ve şu an ne arkadaş olacaktık, ne de konuşacaktık.
Ama insan geleceğini göremiyor, istediği şeyin sonuçlarını bilemiyor ve geçmişindeki olaylara bakınca, ileride olacak şeylerin aynı şekilde biçimleneceğini garanti edemiyor. Sonuçta ister istemez aklıma “Yesterday is history. Tomorrow is a mystery. Today is a gift. That's why its called the present.” Repliği geliyor. Bu durumda şu an istediğim şeyler için çabalamam ve uğraşmam da gayet mantıklı ve kabul edilebilir oluyor sanırım. Sonuçta geleceği göremem ve geçmişteki deneyimlerde her zaman benzer sonuçları garantilemiyor, Uff aynı şeyi söyleyip duruyorum!!! İşin özü geçmişi-geleceği takmadan istediğim şeyler için yaşamaya, çabalamaya devam.
Sanırım bazı olayları bu kadar büyütmemin sebebi baştan bu kadar büyüme potansiyeline sahip olduklarını görmezden gelmemdi. Ama daha öncede düşündüm, benim hayatım drama veya romantik komedi olmadı, macera ve bilimkurgu her zaman daha çekici geldi bana günlük rutin içinde, Ama her film de zaten benzer şeyler oluyor, iyi-kötü savaşı, o savaşın içinde de birbirinden nefret eden veya birbirini seven insanlar. Normal hayatın bundan farkıda iyi-kötü savaşı yerine, insan-hayat savaşı var, onun dışında o savaşın içindekiler aynı oluyor. Neyse konuyu iyice dağıtıp saçmaladım, hep böyle oluyor zaten böyle bir şey anlatmaya başladığımda saçma sapan bir yerde bitiyor
Bu blog tutma, aklındakileri yazma işine biraz kötü başladım sanırım, çok fazla şeyi birden söylemeye çalışıp, hepsini birbirine karıştırdım gibi =)
Birde son olarak aklıma geldi, bu aralar aynı şeyleri dinleyip duruyorum, son 2-3 haftada dinlediklerimi şöyle bir inceledimde;
Cake’in bi şarkısında “let me go and i will want you more” diyordu, o şarkıyı bugün dinledim ama sanki bana daha önce o sözler söylenmiş gibi tanıdık geldi.
Üç hafta önce “Perhaps perhaps perhaps” de ki gibi mevcut duruma itiraz ettim, isyan ettim;
Sonra yaptığı şeyi cesurca bulup “i did it my way” dedim frank amca gibi;
Sonra yine cake den “i will survive” ı dinleyip gaza geldim.
Yada tüm enerjimi kaybedip, bitik durumda olduğumda, dünyaya gönderilmiş bir melek yada öyle bir şeyin yardımına ihtiyacım var gibi hissettim (earth angel)
Şu aralar bilmiyorum ne yapacağımı sanırım “İ still got the blues” ya da daha kötüsü, Scorpions’un dediği gibi “i’m still….”
Ama, şu an dinlediğim; “Let it be”….
=)

Hiç yorum yok:

Rüya

Güzel rüyalara dair en kötü şey, uyanmak.